444 ve beyin gelişiminin
davranış olgunluğuyla ilişkisi konusunda konusunda epeyce yazıp çizdim ve
konuştum. Bu konuya bıktırma pahasına bir kez daha
değinip, problemlere işaret etmek istiyorum.
Geçen hafta Enver
Aysever’in TV’deki Aykırı Sorular’ına yeni
düzen beyin gelişimine ne kadar uygun sorusuna verdiğim cevaplardan sonra
twitter’da devam eden görüş alışverişlerinden ve konuya ilişkin yeni müfredat
açıklamasından hareketle cevap bekleyen bir kaç soru daha:
66 ay ve üstündeki
çocuklar için düzenlenen 1inci sınıf müfredat içeriği ‘anasınıfı’
özelliklerinde ise, beyin/davranış gelişimleri buna elverebilir. Bu iyi haber.
Peki, o zaman sınıfın adı neden 1inci sınıf? Içerik okulöncesi ama öğretmen
okulöncesi öğretmeni değil? Son dakikada açılan kursla seminerle okulöncesi
öğretmeni yetiştirmek mümkün mü? Bu soruların cevabını araştırmak iokul öncesi
ilköğretim alanındaki eğitimcilerin işi. Ama eksik ve gedikleri, ezberci ve
yaptırımcılığı hükümetlerüstü olan eğitim sistemimizin paydaşı olan çocuk
psikiyatrları ve annebabalar kontenjanından söz söyleme hakkı doğmakta. Ben davranış
ve beyin gelişimi kısmına döneyim:
Okulöncesi eğitim veren
ama adı 1inci sınıf olan sınıfların boyutu, fiziki özellikleri ve öğretmen
formasyonunun nasıl düzenlendiği, kağıttaki eğitimin hayata geçişini belirler.
Çocuklar çevrenin kendileri üzerindeki etkisini süzmekte çok başarılı
olamadıkları için, dikkatleri kolayca çelinir. ‘Tahtayı’ ya da tableti takip
etmek zorlaşır. Kalabalık, gürültülü ve sıkışık mekanlarda öğretmenlerin
öğrencilerine erişimleri de kısıtlanır. Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu
semptomlarını taşıyan çocuklar genellikle çevre koşullarının etkisine daha
açık, kolayca dağılıp davranış kontrolunu kaybettikleri için ‘yaramaz’, ‘azgın’
ya da ‘dalgın’ gibi sıfatlarla tanımlanırlar. Tabii, her ‘azgın’ ya da
‘yaramaz’ DEHB değildir.
Kendini kontrolun gelişimi. Okullarda aynı sınıf içinde yaşı daha küçük olanların
kendilerinden sadece 11 ay daha büyük olanların 2 katı oranda davranış problemi
göstermesi ise bu probleme zemin teşkil eden zaafın yaşa bağlı olarak
azaldığını düşündürür. Kendini kontrol becerisi zaman içinde özellikle 7 yaş
(84 ay ve sonrası) civarında çocukların yarısında tam, yaklaşık %40’ında ise
tam olmasa da ‘idare’ edecek kadar mevcuttur.
Beyinde kendini kontrol
becerisinden sorumlu alanlar (başta prefrontal korteks) da 7 yaş civarında aynı
oranlarda gerekli olgunluğa (kortekste belli bir kalınlık) erişirler. Bu
noktadan sonra, ergenliğin başlangıcına (12-14 yaş) kadar gelişmelerini
derinleştirirler. Bağımsız gelişmelerini tamamlamış beyin bölgeleri ergenlikte
birbirleriyle bağlanarak ortak ve koordinasyon içinde çalıştıkça olgunlaşma
yönünde ilerlenir (16-18 yaş).
Tipik gelişen çocuklara
göre yaklaşık 2.5 yıl kadar geriden takip eden DEHB tanılı çocuklar ise beyin
gelişimlerindeki bu gecikme sebebiyle başka çocuklar için uygun sayılabilecek
(açıkçası bu da pek doğru değil, ama öyle varsayalım) eğitim ve davranış
kontrol yükünü taşıyamaz durumdadırar.
Gelişim hızı her çocukta, elbette, aynı değildir. Ancak sınıfın ortalama temposundan kopacak kadar geride kalan
ve öğrenme ve davranış sorunları gösteren (çoğu DEHB tanılı) kesim genellikle
sınıfın % 5-7’si oranındayken, müfredat ağırlığı/uygunsuzluğu, fiziki
koşulların yetersizliği, yoksulluk ve toplumsal travma, yetersiz öğretici kadro
gibi etkenler bu oranı yukarı tırmandırır. Istanbul’da bir ilçede yaptığımız
çalışmada orta-üst sınıfların bulunduğu bölgedeki devlet okullarında oranlar
ABD’deki oranlara benzerken, kalabalık göçmen ve yoksul ailelerin çocuklarının
öğrenim gördüğü okullarda davranış ve öğrenme sorunu (en sık dikkat
eksikliği-hiperaktivite bozukluğu) gösterenlerin oranı hızla en az iki katına
tırmanıyordu.
Dikkat eksikliği-hiperaktivite bozukluğu (DEHB) özelliklerindeki
çocukların oranı artar. 60-71 ay
arasındakileri okulöncesi yerine, içerik hafifletilmiş de olsa eğitimcileri,
sınıf nüfusu ve fiziki koşulları yeterli olmayan 1inci sınıflara
gönderdiğimizde dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu oranının iki katına
çıkması çok muhtemel olur.
Kağıt üzerinde DEHB tanılı
çocuklar için bir çok hak var. 1997 tarihli içerik oalark ilerici sayılacak
yönetmelik zaman içinde epey bir budansa da, davranış ve dikkat sorunları olan
çocuklara kamunun sorumluluklarını çok iyi tanımlar. Ancak kağıt üzerinde
kalmaması mücadeleci annebabalar ve onlara destek olan rehberlik araştırma
merkezi uzmanları, öğretmenler ve yöneticilerin varlığı ölçüsünde mümkün
olmuştur.
Kamunun görevleri.
Örneğin, bu düzenlemelerde sınıfta oturamayan çocuklara ikinci/yardımcı/’gölge’
öğretmen tahsis uygulaması ile yardım sağlama görevini kamu yerine getirmediği
gibi, ailelerin bunu organize etmesine de binbir engel çıkartır. Aileleri
haklarını kullanmaktan caydırıcı söylemler, eldeki imkanların kısıtlılığı ve
öğretmenlerin zaten çok ağır olan yüklerini arttırıcı ek işler eklenmesi gibi
makul sebeplerden beslenir. Herkesin kendini çaresiz hissetmesi ile sonuçlanan
moral bozucu bu döngüden en çok çocuklar zarar görür.
Yeni düzenlemeler,
eski düzenlemede çözülememiş (ama faaliyet raporlarında hallolmuş gibi gözüken)
bu sorunların, DEHB özelliği taşımayan çocuklara yayılması olasılığını
getirmektedir. Üstelik, okulöncesi eğitim ile kendini kontrol becerileri (ve
bir olasılık buna zemin teşkil eden beyin bölgeleri) vakitlice ve yeterince
gelişme fırsatı bulabilecekken, bu alan şimdilik tıkanık gözükmektedir.
Birinci sınıf olarak ilan
edilen ama okulöncesi müfredatı okutulacağı belirtilen çocukları okulöncesi
ilan etmek, gereksiz yük almayı engelleyici olabilir.
Yaygın ve herkese eşit sağlanan okul öncesi eğitim, kişilik gelişimini ve akademik performansı olumlu etkileyecek,
toplam 12 yıllık eğitim sürecine ve toplumsal hayata iyi bir başlangıç
sağlayacaktır.
Aksi takdirde, sadece
sınavda çıkacak soruların cevaplarını ezberleyen, okuyan ama okuduğunu
anlamayan, toplama çıkartma yapan ama problem çözemeyen, evinin yolunu tarif
edemeyen, çok eğitim görmüş ama hiç bir şey öğrenmemiş gençlerin oranı iyice
artacaktır.
Mış gibi yapmanın iyi
öğretildiği bir düzenden hepimiz zarar görüyoruz; bu tartışma konusunu siyasi
ya da ideolojik bir malzemeye indirgemekle geleceğe yazık ederiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder