5 Ağustos 2012 Pazar

Okula başlama yaşı karmaşası: MEB topu doktorlara atmasın


Okula başlama yaşı karmaşası: MEB topu doktorlara atmasın
Doktorların eğitimdeki karmaşa ve rapor aldırtma yoluyla meseleyi sağlık sistemine havale etme durumu hakkındaki görüşünü özetleyen bir bildiri yayımlandı.
(bu paragrafın sonunda okuyabilirsiniz)

Bir kez daha eğitim ve çocuklar
Çocukların hak ettikleri eğitimi almalarını sağlayacak sahici düzenlemeler yerine eğreti yaklaşımlar getiren milli eğitim yetkililerinin başlangıcı geciktirmek isteyen ailelerin gelişimlerinin geri olduğunu belirten sağlık kurulu raporu alınması ‘önerisi’ neden yanlış? 'Rapor alma' yolu kullanıldığında bir çok çocuk yersiz yere gelişiminde bir gerilik var olarak tanımlanırken,  bir sorunu olmadığı halde okula gitmeyi erteletici 'rapor' temin etme talepleri çocuk psikiyatri kliniklerinde gerçek ihtiyaç sahiplerine verilen sağlık hizmetini aksatacak. Hastane yönetimlerinde eşi dostu olana ne işe yaradığı belirsiz bir ayrıcalık tanıyacak, toplumun geniş kesimlerindeki çocuklar için herhangi bir yarar ya da hak düzeltmesi sağlamayacak. Diğer yandan, gelişimlerinde tanılanabilir problemleri olan çocukların durumuna yönelik düzenlemelerden bir anlam çıkartmak zor;  hele mevcut haklar bile az sayıda olumlu örnek dışında kağıt üzerinde kalıyorken.
Yeni düzenleme toplumun yoksul ve çok çocuklu aileleri açısından çocukların eskisine göre 1 yıl daha erken okula gitmesini sağlayarak bu aileleri bir anlamda rahatlatıcı ve yüklerini azaltıcı etki getirebilir. Ancak, bu rahatlatmanın etkisi kısa vadeli. Zihinsel ve beyinsel gelişim düzeyine uygun bir eğitim içeriği olup olmayacağına ilişkin hiç bir ipucu yokken, hazır olmadığı bir eğitim yükü altına vakitsizce giren çocukların gerçek anlamda iyi bir eğitim almayacağı apaçık.
Üstelik, aynı yaşta olan çocuklar arasında bile ay farkına bağlı olarak davranış sorunları oranı artmakta. Ne kadar küçükseniz, dikkat eksikliği/hiperaktivite bozukluğu yaşama olasılığınız yükseliyor. Önümüzdeki dönemde yaşın daha da aşağıya çekilmesi, yüklerin çocuklara göre ayarlanmaması dikkat eksikliği/hiperaktivite problemini daha da arttıracak.
Çocukların davranış  ve dürtü kontrolu açısından gereken yeterli beyin gelişimi ortalama ancak 7 yaş civarında tamamlanıyor. İlkokul birinci sınıf mevcut içeriğinin getirdiği aşırı yükü taşımak bile çok zorken, yeni düzenleme ile birinci sınıf öğrencisi yapılan 5 yaş (60 ay) çocuklarına nasıl bir eğitim yapılacağını anne-babaların ve öğretmenlerin bilmiyor olması endişeleri çoğaltıyor.
Tek tek çocukları bu yükten muaf tutma raporuna aslında gerek yok. Çocuklar zaten yaşları ve beyin gelişimleri gereği en az 72 aya kadar okul öncesi eğitim ilkeleri ile eğitim görmeliler.
Okul öncesi dönemin kapsamını genişleterek, en az akademik amaçlar kadar önemli sosyal ve duygusal gelişim amacına uygun yetişmelerini sağlayacak okul öncesi eğitim sistemini geliştirmek daha iyi olmaz mı? Ilkokul müfredatındaki ezberci ve kalıpçı nitelikte, geniş ve esnek düşünmeyi önleyici içeriği toptan değiştirerek gerçek bir katkı yapmak isteyen bir yetki sahibi yok mu?
Çocukların gelişiminde bir gerilik yok; gelişimlerine uymayan bir yük altına sokmaya çalışmakta ise çok ciddi bir sorun var.
Derme çatma düzenlemelerle yapılan bu uygulamaların çocuk psikiyatrisi alanına giren tipte sorunları (dikkat eksikliği, hiperaktivite, öğrenme güçlüğü gibi, akademik sorunlara ikincil duygusal sorunlar, sosyal kaygı gibi meseleler) arttırıcı olmasından ciddi endişe duymaktayım. ( YY)


bildiri
Türk Tabipleri Birliği, Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği ve Eğitim Sen, 4+4+4 eğitim sistemini başlatan Milli Eğitim Bakanlığı'nın, endişeleri nedeniyle çocuklarını erken yaşta okula göndermek istemeyen ailelere çocukları için doktor raporu alma yolunu göstermesiyle ilgili olarak ortak basın açıklaması yaptı. TTB'de bugün (4 Ağustos 2012) gerçekleştirilen basın toplantısına TTB Genel Sekreteri Dr. Bayazıt İlhan, Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derrneği Başkanı Prof. Dr. Füsun Çuhadaroğlu ve Eğitim Sen Genel Başkanı Ünsal Yıldız katıldılar. Ortak açıklamayı Prof. Dr. Füsun Çuhadaroğlu okudu.
Basın toplantısında, bilimsel açıdan 72 ayını doldurmamış olan çocukların okula başlamasının doğru bulunmadığı bir kez daha hatırlatılırken, bu konuda kaygısı olan ailelerin rapor almaya yönlendirilmesinin dayatma ve bilim dışı olduğu vurgulandı. Bu konunun hekimlik meselesi değil, eğitim meselesi olduğunun kaydedildiği toplantıda, "Milli Eğitim Bakanlığı topu hekimlere atmaktan vazgeçmelidir" denildi.
04.08.2012

BASIN BİLDİRGESİ
4+4+4 Uygulamasına Ailelerin Gösterdikleri Tepkilerin Çözüm Yeri Hastaneler Değil Eğitim Kurumlarıdır!

4+4+4 uygulamasıyla 66 ayı doldurmuş çocuklarımızın ilköğretime başlamasının gündeme gelmesi, ailelerin buna karşı çıkmaları ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın konuya çözüm bulmak yerine aileleri çocuk psikiyatristlerine yönlendirerek soruna hastanelerden çözüm beklemesi  üzerine bu toplantıyı düzenlemiş bulunuyoruz. Eğitimcilerden ve sağlık bilimcilerden görüş alınmaksızın hazırlanan bu yasanın çocuklar açısından sakıncalarını ve çözüm önerilerimizi iletmek dileğindeyiz.
*Gelişim dönemi açısından henüz oyun çağında bulunan 66 aylık çocuğun okul öncesi eğitim almadan ilkokul disiplinine girmesi, onun ruhsal, duygusal ve bilişsel gelişimini sekteye uğratarak yıllarca sürecek olan akademik hayatı açısından olumsuz sonuçlar doğuracaktır..
*5 yaş çocuğu (60-71 aylar arası)zihinsel, fiziksel, sosyal ve psikolojik olarak ilkokula henüz hazır değildir. Çocuğun okul eğitimine katılabilmesi için gerekli sosyal, duygusal, bilişsel, dil ve motor becerilerinin gelişimi 6 yaştan(72 ay) önce tamamlanmaz. Bu bilimsel ortalama dışında kalan çok az çocuk vardır.
* Çocukların bu gelişimleri tamamlanmadan ilkokul 1. sınıfa başlamaları  ruh sağlığını pek çok yönden olumsuz olarak etkileyecektir:
-Küçük yaşta okula başlayanlarda  ayrılık kaygısı rahatsızlığı görülme  riski, altı yaşında ilkokula başlayan çocuklara göre daha fazladır. Özellikle bu çocuklar okul öncesi eğitim almadılarsa risk daha da artmaktadır.
-Dürtü kontrolü 5 yaşındaki bir çocukta tam gelişmediğinden davranışlarının kontrolünü sağlamakta zorlanacak, sınıfta sırasında bekleyemeyecek ve ilkokulda uyması gereken kurallara uymakta güçlükler yaşayabilecektir.
-Beş yaşından önce el-göz kordinasyonunun, ince motor becerilerin, işlemsel düşüncenin tam gelişmemiş olması, soyut düşüncenin yetersizliği ve dikkati sürdürmedeki güçlükler nedeniyle bu yaştaki çocuklar öğrenme becerilerinde zorlanacaklardı
r. Bu yaştaki çocukların okulda belli seviyede başarı elde etmekte zorlanmaları gelişimsel açıdan normal olmasına karşın okul programları kapsamında beklenen kazanımları karşılamamaları nedeniyle, başarısızlık olarak yorumlanacak ve gereksiz olarak ‘zeka geriliği’, ‘öğrenme güçlüğü’ veya ‘dikkat eksikliği’ olduğu gibi tanımlara maruz kalacaktır.
*Ayrıca bu çocukların 6 yaş grubu (72-83 aylar) ile aynı sınıflarda eğitime alınacağı açıklanmıştır. Bu da ayrı bir sakınca getirmektedir. Bu demektir ki aynı sınıfta 60-83 aylar arasında, yani aralarında yaklaşık 2 yıl fark olabilen çocuklar olacaktır. Bu durumda gelişimsel özellikler açısından 72-83 aylık çocuklar  doğal olarak 60-66 ay arasındakilere göre çok önde olacak, onlardan daha hızlı öğrenecek, beklenenleri daha kolay yerine getirecektir. 60-66 aydakiler de bu durumda zorunlu olarak sınıfın daha  başarısız ve geriden gelen grubunu oluşturacaklardır, yani bu grup daha okula başlarken başarısızlık duygusuna mahkum edilecek ve bu duygu onlarla eğitim yaşamları boyunca gidecektir. Erken dönemde kazanılan başarısızlık duygusunun çocukların daha sonraları da kendilerine güven duymalarını engellediği bilimsel olarak gösterilmiştir. Erken dönemde başarısızlık duygusu
edinen çocukların okuldan soğudukları ve okul yaşamını kısa sürede bıraktıkları yapılan araştırmaların çok net olarak ortaya koyduğu bir gerçektir. Dolayısıyla eğitime başlama yaşını aşağıya indirmenin önemli bir sonucu kendini başarısız görerek büyüyen ve dolayısıyla kendine güvensiz ve başarılı olabileceğine inancı kalmamış nesiller yetiştirmek olacaktır. Milli Eğitim Bakanlığı böyle bir sorumluluk aldığının da farkında mıdır?
* Ayrıca  5 yaş uygulaması 1983-1985 yıllarında zaten ülkemizde denenmiş ve olumsuz sonuçlarından dolayı vazgeçilmiştir,
* Ülkemizde yapıldığı gibi okul öncesi eğitimi ilkokulun ilk yılına sıkıştırmak ve sınıf öğretmenlerini okul öncesi çağı çocuklarıyla eğitim yapmaya zorlamak gibi bir uygulama dünyada kabul görmemekte, gelişmiş ülkelerde yaygın ve ücretsiz okul öncesi eğitim ve kreş imkanları sağlanmaktadır. Eğitimin bu evreleri çocuğa temel oluşturduğundan vazgeçilmez önemdedir, geçiştirilemez.
*Daha önce de duyurmaya çalıştığımız tüm bu gerçeklere karşın okullarda ve müfredatta hiçbir yeterli hazırlık olmadan uygulama başlatılmaktadır. Okulların maddi koşulları, sıraları, tuvaletleri, tahtaları bu denli küçük çocuklar için hazır değildir. İlköğretim öğretmenleri 5 yaş çocuklarla çalışmaya ve aralarında 2 yaş fark olan iki farklı grubu aynı sınıf ortamı içinde eğitmeye hazır değildir. Bu sınıflar köy okullarındaki her yaştan 1-2 çocuğun bulunduğu sınıflarda çok daha farklı olacaktır ve öğretmenler için de buna uygun mesleki eğitim programı yapılması gerekir. Veliler  de endişelidir. Birçok velinin çocuğunu okula göndermek istemediğini basından da duymaktayız. Milli Eğitim Bakanlığı ise bu uygulamanın yanlışlığını ve sakıncalarını görmek ve çözüm aramak yerine “çocuğunu okula göndermek istemeyen nörologlardan ya da psikiyatrlardan çocuk
zihnen okula başlamaya uygun değildir, diyen rapor almak zorundadır” diyerek çözüm bulma işini, hiç danışmadan doktorlara atmıştır.
*Bu duyurular ve düzenlemeler çocuğunun durumu hakkında kaygılanan pek çok ailenin, çocuğunu okula bu yıl başlatmamak için doktor kapılarına dayanmasına yol açmıştır. Plansız, programsız, bilimi ve tarafların itirazlarını dikkate almadan dayatılan uygulamalar nedeniyle hekimler zor duruma sokulmakta, hatta ailelerle karşı karşıya bırakılmaktadır. Sayısı 600.000’i bulduğu belirtilen bu çocukların çocuk psikiyatrisi veya çocuk nörolojisi kliniklerinde değerlendirilmesinin ne demek olduğunun Milli Eğitim Bakanlığı’nca  yeterince düşünülmemiş olduğu kanısındayız. Bir çocuğun çocuk psikiyatrisi kliniğinde değerlendirilmesi en az 30-45 dakikadır. Bu değerlendirme için ailelerin önceden randevu alması gerektiğinden randevu sıraları yoğun başvuru nedeniyle çok uzayacak, çocukların bir kısmı okul açılma zamanı geldiğinde bile değerlendirilememiş olabilecek ve yanlış sınıfa
verilme riskiyle karşı karşıya kalacaktır. Ayrıca bu grubun randevuları doldurması kliniklerde tedavisi sürdürülmekte olan hastaların randevularını aksatacak ve tedavileri de yarım kalmış olacaktır. Milli Eğitim Bakanı’nın bu önerisi pratik uygulamada yaratacağı önemli sorunlar nedeniyle uygulanabilir görünmemektedir. Bu sadece milli eğitim kurumlarında çözüm bulması gereken bir sorunun sorumluluğunu başka bir meslek grubuna yükleyerek çözüm aramaktan sıyrılmaya çalışması ve kendi çaresizliğiyle hekimlerden medet ummasıdır.
*Milli Eğitim Bakanı geçtiğimiz günlerde bir açıklama daha yapmıştır: “Orta ve alt gelir grubundan vatandaşlar çocuğunu okula göndermek isterken, üst ve orta gelir grubu ve eğitimli kesimin çocuğunu okula göndermekten çekindiğini” ifade etmiştir.  Bu sözler, eğitimde iyice belirginleşen sınıfsal ayrışmanın ve  fırsat eşitsizliğinin göstergesidir. Belli ki “eğitimli kesim”den birçok veli mevcut sorunları görmekte ve çocuğunu okula geç başlatmak istemektedir.. Az eğitimli ve dar gelirli ailelerin çocuklarını ‘bir an önce yetiştirmek kaygısı’ büyük olduğundan onların ‘çocukları erken okula gönderip, bir an önce bu sorumluluğu tamamlamak’ endişesi anlaşılır birşeydir. Çocuklarını okula erken başlatan üst ve orta gelirli, eğitimli  aileler belki özel dersler ve diğer destekleyici eğitimlerle erken başlamanın dezavantajlarını ortadan kaldırabileceklerdir. Ancak
yoksul ve daha az eğitimli kesimin erkenden noksan koşullarda eğitime başlayan çocuklarını ise bekleyenler:
-Eğitim sürecinde yaş farkından doğan açıkların kapatılamaması ve mevcut konumlarının daha da dezavantajlı hale gelmesi,
-Okul eğitimi aşamasında yaşanan zorluklar sonucunda zorunlu olarak mesleki eğitime yönelme ve daha erken yaşta çıraklıkla, işyerleriyle tanışmaları, ve
-Özellikle kız çocukları için; daha erken bir yaşta açık lise uygulaması ile mekânsal olarak okuldan koparılmalarıdır.
*Sonuç olarak: şimdiye dek, eğitim fakültelerinin, meslek örgütlerinin ve eğitimcilerin hiçbir önerisini dikkate almayan Milli Eğitim Bakanlığı’nı ve çocuklarımızı yeni dönemin başlamasıyla okullarda bir kaos ortamı beklemektedir. Endişemiz bu kaostan öğrencilerimizin onarılamayacak zararlar görmesidir. Çocukların 72 aydan önce ilkokul 1. sınıfa başlamaları başta kaygı bozuklukları, okul başarısızlığı, kendine güvensiz olarak büyümeleri  ve davranış sorunlarının gelişmesi açısından sakıncalıdır. Bu yaştaki çocukların okul öncesi eğitim almaları daha doğrudur.
Saydığımız bilimsel gerekçeler ışığında ilkokula başlama yaşı 72 ay ve üstü olarak ivedilikle düzeltilmelidir. Önümüzdeki eğitim-öğretim yılı için söz konusu yasal düzenleme yetiştirilemeyecek ise Milli Eğitim Bakanlığı taraflarla bir araya gelerek çocuklarımızın zarar görmeyeceği bir çözümü ortaya koymalı, aileleri hekimlere yönlendirmekten vazgeçmeli, ülkenin eğitim sorunlarına çözüm için hekimlerden çare bekler duruma düşülmemelidir.
Saygılarımızla kamuoyuna duyururuz.
Türk Tabipleri Birliği / Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği / Eğitim Sen (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder