17 Aralık 2012 Pazartesi

okuldaki katliam ve otizm???


ABD'deki lise baskınını ve cinayetleri gerçekleştiren gencin otizm spektum bozukluğu tanısı almış olduğuna ilişkin haberlerin yanıltıcı sonuçları olacaktır.
Toplumsal hayatın eşitsizlik ve zorluklarının şiddete eğilimi kışkırttığı, silaha 'serbest erişimin' şiddeti kolaylaştırdığı bir dünyada öldürülen çocukların sorumluluğunu otizme yüklemek anlamına gelebilecek yorumlar yanlıştır.
Öncelikle, otizm planlanmış şiddetle bağdaştırılabilecek bir sorun değildir.
Otizm çocukluktan başlayarak sosyal ilişki kurma için gereken yetilerin zayıf ve iletişim becerilerinin yetersiz kaldığı bir gelişimsel bozukluktur.
Otizmli çocuk ve gençler sosyal ilişkilerdeki girift yönleri anlamakta zorlanırlar, yalan ya da başkasına zarar verme planı gibi 'incelikleri' gerçekleştirmekte zorlanırlar.
Bu zaaflar otizmli çocuğu ve genci şiddete yöneltmez, ama başkalarından gelecek dışlayıcı davranışlara hedef kılabilir.

16 Aralık 2012 Pazar

otizm artıyor mu, daha çok mu fark ediyoruz?



Otizm arttı mı, yoksa biz mi daha çok fark etmeye başladık?
Otizm ve diğer ruhsal bozukluklar artışta. Ruhsal bozukluklar intihara yol açmak dışında doğrudan pek öldürmese de, hayat kalitesini düşürerek ve sağlık sorunlarını arttırarak ömrü hem kısaltıyor, hem de tadını kaçırıyor. Ruhsal bozukluklar arasında ağırlık ise giderek çocuklukta başlayan, beyinsel ve zihinsel gelişimin aksaması sonucunda çıkan ve etkileri bazen bir ömürboyu süren sorunlara kayıyor. Örneğin, küçük çocuklarda ilişki kurma arzusunun sınırlılığı ve buna ikincil olarak iletişimin yeterince etkin gelişmemesi ve hep aynı kalıbı tekrarlayıcı hareketler ile karakterize bir sorun olan otizmin toplumdaki yaygınlık/bulunma sıklığı Kore’den gelen son çalışmaya ve Amerikan CDC (hastalık kayıt merkezi) sayılarına bakılırsa, 2000lerin başında binde 2 dendiğinde o kadar çok olamaz denen oran % 2’yi çoktan aşmış. Hastalık yaygınlığı ve sıklığı çalışmalarında bazı sorunlarda bu tip artışlar olduğunda, acaba hastalık çoğalıyor mu, yoksa biz mi daha çok farkına varıyoruz sorusu ortaya çıkar. Hastalığı saptama araçlarındaki gelişmeler (kalp incelemelerinin kolaylaşması ile damar tıkanıklıklarının erkenden saptanabilmesi gibi), toplumun farkındalık artışına paralel erken tanı için başvuranların sayısının artması hastalığın gerçek varlığında artış olmasa da görülmesinde artış doğuruyor. Otizm ve benzeri gelişimsel bozuklukların tam olarak silinmesi daha az olduğu ve rahatsızlık düşük düzeyde bile olsa devam ettiği için yeni vakaların eklenmesi ile toplam vaka sayısında büyük bir artış oluyor.
Kore’deki çalışmada, % 2.6 olarak saptanan oran çocuklara gelişime ilişkin problemler tek tek sorarak elde edilmiş. Oysa bir doktora zaten gitmiş olup da tanısı konmuş, tedavisine başlanmış olanların oranı binde 8. Tanı alanların üçte biri hasta, kalanı tanı alabilirliğinin farkında değil. Tanı var ise de hasta edecek düzeyde bir etki göstermemiş (henüz).
Insan hasta olduğunu nasıl fark etmez demeyin. Otizm gibi özellikle silik formları tipik gelişimdeki aşırılıklardan zor ayırdedilen problemlerde bu çizgiyi saptamak bazen zor. Tanı araçlarının gelişkin, sağlıklı-hasta ayrımının daha kolay yapılabildiği problemlerden kalp damar tıkanıklığını düşünün; bir çok kişi herhangi bir şikayeti olmadığı halde gittiği bir ‘check-up’ da bu durumu fark ediyor. Benzer durum prostat kanseri için söz konusu, bir çok kişinin tanısı başka bir hastalık sebebiyle öldükten sonra yapılan otopside konuyor. Konuyordu demeliyim, zira hastalığın erken tanısına yönelik testler o kadar gelişti ki, bu sefer de gereksiz yere bir zararı olmayacak hastalık saptanıyor tartışmaları başladı. Oysa, zarar bazen hastalık ilerlemeden de ortaya çıkabiliyor.
Otizmde Kore’de tanı alanların üçte birinin ‘hasta’ olarak tedavi ve eğitim alıyor olmasının sebepleri üzerine biraz daha kafa yorabiliriz. Bir tanı alacak durumda olsak bile henüz durum bir rahatsızlığa yol açmadığı için ‘hastayım’ demiyoruz. Otizm gibi gelişimin aksadığı durumlarda çocuğun durumunun ne kadar tipik olduğuna karar vermek anne-babalar için çok zor. Genellikle çevredeki yakınlardan ve dostlardan durumu fark edenler olsa da,  söylemeye çekiniyorlar. Çocuk doktorları ya da yuva öğretmenleri de aynı çekingenliği paylaşıyorlar. Anneler ise fark ettiklerinde babaya kabul ettirmekte zorlanıyorlar. Ancak ne zaman ki bir anne ‘çocuğumda otizm olabilir mi?’ sorusunu aklına getiriyor, bilin ki o annenin kuşkusunun doğru çıkma olasılığı % 78.  O nedenle farkındalık kampanyaları sonrasında bilgilenen anneler doktorların tanı koyma oranlarını da arttırdılar. Çocuklara ilişkin sorunların varlığı konusunda kaygılanan annelere kulak vermeliyiz. Peki, ya tam tersi durumlarda? Benim çocuğumda bir problem yok diyen anneler, otizm olasılığı durumunda, ne yazık ki, genellikle yanılıyorlar.

hastalık, ölüm ve hayatta kalmak


Hastalık, ölüm ve hayatta kalmak
Bugünkü yazımda her zamankinden biraz farklı olarak toplumun sağlığı üzerine etkisi olan hastalıklara ilişkin bir 2010’da gerçekleştirilen Global Burden of Diseases (hastalıkların getirdiği küresel yük) çalışmasının sonuçlarından söz etmek istiyorum. Dünyada hayat ile ölüm arasındaki dengeyi etkileyen hastalıklar ve kazaların etkileri üzerine en kapsamlı çalışma olan GBD bir önceki uygulaması 1990’da yapılmıştı.
Bill & Melinda Gates Vakfının desteklediği ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) yönetiminde gerçekleşen 2010 GBD çalışmasında, 235 ölüm sebebi ve 67 risk faktörünün insan hayatı üzerine etkisi incelendi. Lancet tıp dergisinin son sayısında ayrıntıları yer alan çalışmanın başlıklarını Richard Horton’ın giriş makalesinden özetleyeceğim:
Ölümlerin net sayısı arttı: 2010 yılında 52·8 milyon ölüm. 1990’da 46·5 milyon ölüm. Dünya nüfusuna oranladığımızda bu büyük bir artış sayılmamakla beraber  toplum sağlığında önemli bir ilerleme gerçekleşmekte.
Kadınların ve erkeklerin ömür beklentileri uzadığı gibi, ölümlerin giderek daha büyük bölümü 70 yaş sonrasında gerçekleşiyor. HIV ve sıtmaya bağlı ölümler ise azalmakta. Beş yaşından küçük yaşta ölen çocukların sayısı çok düştü.
Enfeksiyon hastalıklarının oranı da düşmekte. Dünyanın bazı bölgelerinde (gelişmiş ülkeler) kanser ve kalp hastalıklarına bağlı ölümler azalıyor.
Buraya kadar her şey çok güzel gözükse de, resmin diğer bölümlerine de bakmak gerek. Olumlu bulgular dünyanın değişik bölgeleri arasında büyük farklar gösteriyor. Gelişmişlik ve zenginlik farkları belirleyici. 2010’da verem ve sıtmanın her biri  1.2 milyon kişinin  ölümüne yol açtı. Kanserden 2010’da yirmi yıl öncesine göre % 33 artışla 8 milyon kişi öldü. Her dört kişiden birisi ise kalp hastalığı veya inmeden ötürü hayatını kaybetti. Diyabet ise 1.3 milyon kişinin ölümünden sorumluydu. Trafik kazalarına bağlı ölümlerde ise, yirmi yıl öncesine göre % 50 artış oldu.
Hastalıklara yol açma riski en çok kan basıncı yüksekliğinden (‘tansiyon’) kaynaklanıyor. Tütün, alkol ve kötü beslenme bu risk faktörünün ardından sıralanıyorlar.
Genç erkek yetişkinlerin ölüm oranlarındaki artış ise düşündürücü. Coğrafi olarak baktığınızda ise Afrika her türlü musibetin bir araya gelip insanların hayatını berbat ettiği bir kıta: anneler, yeni doğan bebekler, küçük çocuklar aşılarla önlenebilir bulaşıcı hastalıklardan kitleler halinde ölüp gidiyorlar.
Hastalıkların öldürücülüğü azaldıkça hasta olarak yaşamını sürdüren insanların sayısı artıyor. Bu bir anlamda sevindirici olsa da, hayatta kalanların yaşamayı nasıl sürdürdükleri, hastalıklarının yaşamayı ne ölçüde engellediği, hangi yetilerini yitirdiklerine bağlı olarak incelendiğinde durum çok parlak değil.
Başta ruhsal bozukluklar ve madde kullanımına bağlı sorunlar, insanları öldürmeseler de hayattan zevk almalarını ve hayata katılabilmelerini ciddi biçimde önlüyor. Ruhsal bozukluklara ek olarak kas ve eklem hastalıkları, diyabet, kronik solunum hastalıkları, kansızlık ve değişik sebeplere bağlı görme/işitme kaybı yaşamı engelleyici etkileriyle özellikle kadınların hayat kalitesini bozucu olabiliyor.


Bir çalışmaya baktığınızda ne göreceğiniz ne aradığınıza bağlı. Dünyanın bizim olduğumuz zengince ve zenginleşmekte olan bölgelerinde toplumun geneline baktığınızda geçmişe göre ortalama ömür daha uzun, hastalıklara uygulanan tedaviler daha çeşitli ve daha etkili. Ancak yoksul ülkelerde, o ülkelerin varlıklıları bile, kelimenin tam anlamıyla ‘kim vurdu’ya gidebiliyorlar. Küresel sağlık kavramı her ne kadar tıpta ileri ve varlıklı Batılı ülkelerin yeryüzünün geri kalanına karşı bir günah temizleme ve sorumluluk operasyonunun sloganı gibi gözükse de, durum hakkında fikir vermesi, insanlığın içinde olduğu çapraşık ve çelişkili duruma dikkat çekmesi açısından çok değerli. Doktorun muayenehanesinin kapısı-penceresi gibi detaylarla uğraşmayı, hastaların muayenesinin  5 dakika mı 10 dakika mı olacağına karar vermeyi ya da sağlık sistemi mağdurlarını doktorların sütüne saldırtmayı sağlık ve tıp alanının ana meselesi olarak gören yaklaşımlardan kendimizi uzaklaştırıp hem kendi toplumumuzun hem yeryüzündeki insanların hayatlarına bakmalıyız. Hayatlarımızı asıl tehdit eden ömrümüzü kısaltan hem de hayatla alışverişimizi engelleyen sorunları saptamak için Hastalıkların Getirdiği Küresel Yük çalışması ilginç ve önemli.

27 Ekim 2012 Cumartesi

çocuk psikiyatrisini seçerken


9.9.2012
Yaz başında gerçekleştirdiğimiz ‘çocuk ve ergen psikiyatrisi tıpta uzmanlık dalı seçimini neler etkilemektedir?’ anket sonuçları dökümünü grup üyelerinin dikkatine sunuyorum.
Öncelikle vakit ayırıp anketi dolduranlara kendim ve çalışma arkadaşlarım adına teşekkür ederim. Hem zahmetiniz, hem de güveniniz ve verdiğiniz değer için...
Verilerden büyük ve nihai sonuçlar çıkartmaktan ziyade alanlarımıza küçük bir ışık tutmasını amaçlamıştım. Yıllardır gerek (emekli öğretim üyesi olduğum) Marmara Tıp’taki asistan arkadaşlarımdan, gerek başka fakültelerde olup dostça ilişkiler içinde olduğum diğer asistan doktorlardan aldığım ışığa küçük bir karşılık olarak.
ÇEP grubundaki katılımdan elde edilen veriler bir anket için oldukça yüksek geridönüş içermekte; fikir vericiliğinin de o ölçüde olduğunu düşünebiliriz.

Dr Ayşegül S Güler ile beraber yürüttüğümüz, Dr Berk Murat Ergün’ün desteğini aldığımız bu çalışmayı henüz yorumlamamış durumdayız. Ham bilgiler üzerine sizin görüşleriniz ile verilerin anlam kazanabileceğini düşünüyoruz. Aynı anketi daha düşük bir katılımla psikiyatri grubunda da gerçekleştirdik. Orada da benzer bir fikir alışverişi doğacağını tahmin ediyorum.

Sevgi ve saygılarımla,

Dr Y Yazgan


Anket, sosyodemografik bilgilerin sorulduğu “genel bilgiler” bölümü ve ÇEP alanını tercih etmenizde etkili olan faktörlerin sorulduğu bölümden oluşmaktadır.
426 çocukpsikiyatrisi yahoogroups üyesinden anketi dolduran katılımcıların sayısı 162’dir. 162 katılımcının hepsi anketin ilk bölümünü doldurmuştur. İkinci bölümü tamamlayan katılımcı sayısı 145’tir.
Demografik bilgiler:
                  Cinsiyet dağılımı:
Kadın: %61
Erkek: %39
                  Kardeş:
                                    Var: %97
                                    Yok: %3
                  Kiminle yaşıyor:
                                    Anne-baba ile: %8
                                    Kardeş ile: %0.6
                                    Arkadaş ile: %4
                                    Eş ile: %65
                                    Yalnız: %23
                  Çocuğu var mı?
                                    Evet: %45
                                    Hayır: %55
                  Doğum yeri:
Akdeniz bölgesi: %13.6
İç Anadolu bölgesi: %13
Ankara: %11.7
İstanbul: %10.5
Diğer bölgeler:  <%10
                  İlköğretim ve lise yıllarının geçtiği yerler:
İstanbul: %15.4
Akdeniz bölgesi: %14.2
İç Anadolu bölgesi: %11.1
Ankara: %10.5
Diğerleri: <%10
                  Annesinin mesleği:
                                    Çalışmadı: %47
                                    Kamuda profesyonel memur: % 37
                                    Diğerleri: <10 o:p="o:p">
                  Babasının mesleği:
                                    Kamuda profesyonel memur: %52
                                    Özel sektörde iş sahibi: %15
                                    Diğerleri: < %10
                  Ailesinin sosyoekonomik düzeyi:
                                    Orta: %67
                                    Yüksek: %29
                                    Diğerleri: < %5
                  Okuduğu lise:
                                    Anadolu lisesi: %36
                                    Düz lise: %34
                                    Fen lisesi: %15
                  Lisede başarı düzeyi:
                                    Çok iyi: %71
                                    İyi: %25
                  Tıp fakültesinde okuma tercihi:
                                    Planlı ve kararlı: %64
                                    Diğer fen-matematik alanı tercihleri ile birlikte: %36
                  Okuduğu tıp fakültesi nerede?
                                    İstanbul: %30
                                    Ankara: %27
                                    İzmir: %14
                                    Diğerleri: < %10
                  Okuduğu tıp fakültesinin eğitim dili:
                                    Türkçe: %83
                                    İngilizce: %17
                  Uzmanlık eğitimi alacağı alana ne zaman karar verdi?
                                    İntörnken: %27
                                    Klinik derslerin olduğu dönemde: %25
                                    Tıp fakültesinden mezun olduktan sonra: %25
                                    Diğerleri: < %10
                  Tıp fakültesindeyken çocuk psikiyatrisi ile temas:
                                    Staj (evet: %57, hayır: %43)
                                    Ziyaret (evet: %62, hayır: %38)
                  Tıp fakültesindeyken herhangi bir sosyal yardım faaliyetine katıldı mı?
                                    Evet: %26
                                    Hayır: %74
                  Tıbbın hangi yönünü önemli buluyor?
                                    Bilimsel araştırma: %21
                                    Tanı ve tedavi (klinik beceriler): %47
                                    Hastalarla ilişki (klinik beceriler): %30
                                    Bilmiyorum: %2
                  Tıp fakültesinde başarı düzeyi:
                                    Çok iyi: %27
                                    İyi: %57
                                    Fena değil: %16
                  Tıp fakültesinden mezun olduğu yıl:
                                    2006-2010: %35
                                    2001-2005: %32
                                    2000’den önce: %27
                                    2010’dan sonra: < %10
                  Şimdiye kadar kaç kere TUS’a girdi?
                                    Bir kere: %39
                                    İki kere: %30
                                    Üç kere: %14
                                    Diğerleri: < %10
                  ÇEP’i kazanmayı hedefleyerek kaç kere TUS’a girdi?
                                    Bir kere: %63
                                    İki kere: %20
                                    Diğerleri: < %10
                  Tıp fakültesinden mezun olduktan sonra:
Başka bir çalışma dönemi olmadan (hemen TUS’u kazanıp) ÇEP eğitimine başlayanlar: %52
Bir süre pratisyen hekim olarak çalışıp, sonra (TUS’u kazanıp), ÇEP eğitimine başlayanlar: %33
                  ÇEP eğitimine başlamadan önce kazandığı uzmanlık dalı:
                                    Dahili bir branş: %17
                                    Cerrahi bir branş: %3
                                    Daha önce başka uzmanlık dalı kazanmayanlar: %80
                  ÇEP olmasaydı hangi uzmanlık dalını tercih ederdi?
                                    Psikiyatri: %41
                                    Pediatri, dahiliye, kardiyoloji: %17
                                    Dermatoloji, FTR: %16
                                    Acil tıp, anesteziyoloji: yok
                                    Diğerleri: < %10
                  Anketi dolduranın şu andaki durumu:
                                    Asistan: %41
                                    Uzman: %59
İlgi Alanları:
                  Evinde beslediği hayvan var mı?
                                    Evet: %23
                                    Hayır: %77
                  Kitap okumayı seviyor mu?
                                    Evet: %79
                                    Kısmen: %18
                                    Hayır: %3
                  Roman/hikaye okumayı sever mi?
                                    Evet: %86
                                    Hayır: %14
                  Hangi tür kitapları okumaktan hoşlanır?
                                    Roman: %78
                                    Bilim: %49
                                    Tarih: %40
                                    Biyografi: %39
                                    Mizah: %36
                                    Felsefe: %33
                                    Din-mitoloji: %30
                                    Diğerleri (şiir ve çizgi roman): < %20
                  Aktif spor:
                                    Evet: %33
                                    Hayır: %67
                  Müzik aleti çalıyor mu?
                                    Evet: %21
                                    Hayır: %79
                  Resim/grafik/karikatür:
                                    Evet: %15
                                    Hayır: %85
                  Oyunculuk/dans:
                                    Evet: %23
                                    Hayır: %77
                  Koleksiyon:
                                    Evet: %35
                                    Hayır: %65
Uzmanlık alanını seçmesinde etkili olan faktörler
(Puanlama 1-5 arasında, hiç’ten çok’a doğru idi. Aşağıda yalnızca 3’ün üzerindeki puanlamalar yer almaktadır)
                  Bilimsel merak uyandırıcı olması (%53’ün seçiminde etkili olmuş)
                  Sosyal bilimlerle temas kurabilme imkânı (%60’ın seçiminde etkili olmuş)
                  Psikiyatrinin birçok alanla ilişkili olması (%69’un seçiminde etkili olmuş)
                  İnsanı bir bütün olarak anlayabilme imkânının olması (%81’in seçiminde etkili olmuş)
                  Psikiyatriye özgü kavram ve terminoloji dili (%33’ün seçiminde etkili olmuş)
Kişinin kendisinde veya yakınlarında psikiyatrik bir bozukluk olması (%6’nın seçiminde etkili olmuş)
Kişinin kendisinde veya yakınlarında psikolojik problemlerin olması (%8’in seçiminde etkili olmuş)
Hastalarla ve aileleriyle kurulan ilişkinin kişinin kendini tanımasına ve geliştirmesine yardım edebilecek olması (%51’in seçiminde etkili olmuş)
Psikiyatrlardan oluşan bir arkadaş çevresinin olması (%6’nın seçiminde etkili olmuş)
Psikiyatride sosyal konuların ve insan ilişkilerinin önemli olması (%70’in seçiminde etkili olmuş)
Hastalarla ve ailelerle kurulan duygusal bağın yoğunluğu ve kalitesinin yüksek olması (%38’in seçiminde etkili olmuş)
Öykülerin ve anlamların teknolojik tespitlerden daha önemli olması (%43’ün seçiminde etkili olmuş)
Psikoterapiyi öğrenme ve uygulama imkânının olması (%56’nın seçiminde etkili olmuş)
Hastalarla uzunlamasına ilişki kurma imkânının olması (%43’ün seçiminde etkili olmuş)
Tıp fakültesinde öğrenciyken çocuk psikiyatrisi polikliniğinde bulunma, hasta görme (%33’ün seçiminde etkili olmuş)
Tıp fakültesinde genel psikiyatri ve çocuk psikiyatrisi eğitim programının kalitesi (%42’nin seçiminde etkili olmuş)
Psikiyatri ve çocuk psikiyatrisi hocalarının ders anlatma tarzı ve kişilik özellikleri (%43’ün seçiminde etkili olmuş)
Psikiyatri ve çocuk psikiyatrisi derslerinin konuları (%60’ın seçiminde etkili olmuş)
Psikiyatri ve çocuk psikiyatrisi asistanları ile yakın ilişki kurma (%28’in seçiminde etkili olmuş)
Uzman olduktan sonra kolay iş bulma imkânı (%53’ün seçiminde etkili olmuş)
Maaş/gelir düzeyi (%26’nın seçiminde etkili olmuş)
Uzman olduktan sonra farklı çalışma seçeneklerinin olması (%52’nin seçiminde etkili olmuş)
Akranların psikiyatri ile ilgili olumsuz düşünceleri (%2’nin seçiminde etkili olmuş)
Akranların psikiyatri ile ilgili olumlu düşünceleri (%9’un seçiminde etkili olmuş)
Okunulan tıp fakültesinde psikiyatrinin konumu, psikiyatriye bakışın olumsuz olması (%0.7’nin seçiminde etkili olmuş)
Okunulan tıp fakültesinde psikiyatrinin konumu, psikiyatriye bakışın olumlu olması (%26’nın seçiminde etkili olmuş)
Toplumda psikiyatrlara bakışın olumsuz olması (%2’nin seçiminde etkili olmuş)
Toplumda psikiyatrlara bakışın olumlu olması (%5’in seçiminde etkili olmuş)
Aile ve arkadaşlar arasında psikiyatriye bakışın olumsuz olması (%3’ün seçiminde etkili olmuş)
Aile ve arkadaşlar arasında psikiyatriye bakışın olumlu olması (%12’nin seçiminde etkili olmuş)
Zihinsel ve ruhsal bozuklukları olan insanların toplumda etiketlenmesi (%25’in seçiminde etkili olmuş)
Uzmanlık eğitimi için seçilen üniversite veya çocuk psikiyatrisi anabilim dalının prestijli olması (%50’nin seçiminde etkili olmuş)
Çocuk psikiyatrisinin gelişmekte olan bir alan olması (%83’ün seçiminde etkili olmuş)
Nörogelişimsel ve ruhsal bozuklukların biyolojik temelini ve tedavilerini araştıran çalışmalarda ilerlemelerin olması  (%67’nin seçiminde etkili olmuş)
Psikiyatriye zemin oluşturan nörobilim alanındaki gelişmelerin hızı (%57’nin seçiminde etkili olmuş)
Bilimsel araştırmaya açıklık ve araştırılacak konu ve yöntemlerin çeşitliliği (%60’ın seçiminde etkili olmuş)
Psikiyatride kanıta dayalı bilgi düzeyi (%29’un seçiminde etkili olmuş)
Gelişimsel ve ruhsal bozuklukları tedavi etmenin gelecekte kazanacağı önem (%73’ün seçiminde etkili olmuş)
Terapi yaklaşımlarının çokluğu (%49’un seçiminde etkili olmuş)
Bu alanda çalışan doktorun hayat kalitesi (%55’in seçiminde etkili olmuş)
İlginç hastalar ve hastalıklar (%61’in seçiminde etkili olmuş)
Başka bazı dallara kıyasla, özel muayenehanede çalışabilme imkânı (%57’nin seçiminde etkili olmuş)
Akademik bir pozisyona ilerleme imkânı (%66’nın seçiminde etkili olmuş)
Puanının yüksek olması (%33’ün seçiminde etkili olmuş)
Çocukları sevmek (%73’ün seçiminde etkili olmuş)
Cerrahi bir branş olmaması (%55’in seçiminde etkili olmuş)
Nöbet sayısı yoğun olan bir branş olmaması (%69’un seçiminde etkili olmuş)
Çocuk psikiyatrisi pratiğinde hastaların istemeden zarar görme ihtimali ne kadar? (%27 çocukların istemeden zarar görme ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyor)
Yanlış uygulama ve hastaların zarar görme riskleri ile ilgili düşünceler ÇEP seçimini nasıl etkiledi? (%37’nin seçiminde etkili olmuş)