16 Aralık 2012 Pazar

otizm artıyor mu, daha çok mu fark ediyoruz?



Otizm arttı mı, yoksa biz mi daha çok fark etmeye başladık?
Otizm ve diğer ruhsal bozukluklar artışta. Ruhsal bozukluklar intihara yol açmak dışında doğrudan pek öldürmese de, hayat kalitesini düşürerek ve sağlık sorunlarını arttırarak ömrü hem kısaltıyor, hem de tadını kaçırıyor. Ruhsal bozukluklar arasında ağırlık ise giderek çocuklukta başlayan, beyinsel ve zihinsel gelişimin aksaması sonucunda çıkan ve etkileri bazen bir ömürboyu süren sorunlara kayıyor. Örneğin, küçük çocuklarda ilişki kurma arzusunun sınırlılığı ve buna ikincil olarak iletişimin yeterince etkin gelişmemesi ve hep aynı kalıbı tekrarlayıcı hareketler ile karakterize bir sorun olan otizmin toplumdaki yaygınlık/bulunma sıklığı Kore’den gelen son çalışmaya ve Amerikan CDC (hastalık kayıt merkezi) sayılarına bakılırsa, 2000lerin başında binde 2 dendiğinde o kadar çok olamaz denen oran % 2’yi çoktan aşmış. Hastalık yaygınlığı ve sıklığı çalışmalarında bazı sorunlarda bu tip artışlar olduğunda, acaba hastalık çoğalıyor mu, yoksa biz mi daha çok farkına varıyoruz sorusu ortaya çıkar. Hastalığı saptama araçlarındaki gelişmeler (kalp incelemelerinin kolaylaşması ile damar tıkanıklıklarının erkenden saptanabilmesi gibi), toplumun farkındalık artışına paralel erken tanı için başvuranların sayısının artması hastalığın gerçek varlığında artış olmasa da görülmesinde artış doğuruyor. Otizm ve benzeri gelişimsel bozuklukların tam olarak silinmesi daha az olduğu ve rahatsızlık düşük düzeyde bile olsa devam ettiği için yeni vakaların eklenmesi ile toplam vaka sayısında büyük bir artış oluyor.
Kore’deki çalışmada, % 2.6 olarak saptanan oran çocuklara gelişime ilişkin problemler tek tek sorarak elde edilmiş. Oysa bir doktora zaten gitmiş olup da tanısı konmuş, tedavisine başlanmış olanların oranı binde 8. Tanı alanların üçte biri hasta, kalanı tanı alabilirliğinin farkında değil. Tanı var ise de hasta edecek düzeyde bir etki göstermemiş (henüz).
Insan hasta olduğunu nasıl fark etmez demeyin. Otizm gibi özellikle silik formları tipik gelişimdeki aşırılıklardan zor ayırdedilen problemlerde bu çizgiyi saptamak bazen zor. Tanı araçlarının gelişkin, sağlıklı-hasta ayrımının daha kolay yapılabildiği problemlerden kalp damar tıkanıklığını düşünün; bir çok kişi herhangi bir şikayeti olmadığı halde gittiği bir ‘check-up’ da bu durumu fark ediyor. Benzer durum prostat kanseri için söz konusu, bir çok kişinin tanısı başka bir hastalık sebebiyle öldükten sonra yapılan otopside konuyor. Konuyordu demeliyim, zira hastalığın erken tanısına yönelik testler o kadar gelişti ki, bu sefer de gereksiz yere bir zararı olmayacak hastalık saptanıyor tartışmaları başladı. Oysa, zarar bazen hastalık ilerlemeden de ortaya çıkabiliyor.
Otizmde Kore’de tanı alanların üçte birinin ‘hasta’ olarak tedavi ve eğitim alıyor olmasının sebepleri üzerine biraz daha kafa yorabiliriz. Bir tanı alacak durumda olsak bile henüz durum bir rahatsızlığa yol açmadığı için ‘hastayım’ demiyoruz. Otizm gibi gelişimin aksadığı durumlarda çocuğun durumunun ne kadar tipik olduğuna karar vermek anne-babalar için çok zor. Genellikle çevredeki yakınlardan ve dostlardan durumu fark edenler olsa da,  söylemeye çekiniyorlar. Çocuk doktorları ya da yuva öğretmenleri de aynı çekingenliği paylaşıyorlar. Anneler ise fark ettiklerinde babaya kabul ettirmekte zorlanıyorlar. Ancak ne zaman ki bir anne ‘çocuğumda otizm olabilir mi?’ sorusunu aklına getiriyor, bilin ki o annenin kuşkusunun doğru çıkma olasılığı % 78.  O nedenle farkındalık kampanyaları sonrasında bilgilenen anneler doktorların tanı koyma oranlarını da arttırdılar. Çocuklara ilişkin sorunların varlığı konusunda kaygılanan annelere kulak vermeliyiz. Peki, ya tam tersi durumlarda? Benim çocuğumda bir problem yok diyen anneler, otizm olasılığı durumunda, ne yazık ki, genellikle yanılıyorlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder