(2004)
(Hürriyet Pazar ekinde çıkan benim adımın da başlıkta ve metin içinde geçtiği karalayıcı bir yazıya yanıt olarak yazılmıştır.)
Asıl mesele: Türkiye’nin 25 milyon çocuk ve gencinin ruh sağlığını nasıl koruruz ?
Dr Yankı Yazgan
Son zamanlarda, gazete sayfalarına da yansıyan, yapay bir tartışma var: çocuklardaki dikkat dağınıklığı ve hiperaktivite probleminin tedavisi etrafında oluşan “ilaç kullanılsın mı, kullanılmasın mı?” Bu tartışmanın toz-dumanı arasında kaybolan asıl mesele, ülkemizdeki milyonlarca çocuk ve gencin ruh sağlığını koruyabilmek ve geliştirmek. Ne ilaç alan, ne de terapi gören, yaşadığı sıkıntıların, içinde olduğu ruhsal durumun bir “sorun” olduğunun bile farkında olmaksızın sadece “acı çeken” çocuklar için neler yapabiliriz? Bu soruya cevap aramadan önce, çocuklardaki psikolojik sorunların özelliklerine kısaca değineyim.
Fizyoloji ve psikoloji birbirinden ayrılamaz, bilhassa çocuklarda. Örneğin, beynin fizyolojik bir işlevi olan dikkati ve bunun bozulduğu durumları düşünelim. Dikkati kolayca dağılan bir çocuğu sınıfta en ön sıraya oturtarak, kafasını toparlamasına yardımcı olabiliriz. İlaç tedavisi ise, bu etkinin standart ve istikrarlı biçimde oluşmasını sağlar. Çeşitli davranım bozukluklarında, anne-babayı eğitmeksizin, davranışlar üzerinde uzun vadeli kazanımlar elde edemeyiz. Bir ayrılık ya da ölüm sonrasındaki derin üzüntünün depresyona dönüştüğü bir durumda ise, psikolojik yöntemler ruhsal acıyı dindirmeye yetmeyebilir. Ortaya çıkan depresyon, antidepresan ilaç tedavileri ile kontrol altına alınabilir. Ruhsal durumumuzdaki değişikliklere eşlik eden bir beyin fizyolojisi değişikliği her zaman vardır. Buna doğrudan fizyolojik yöntemler mi uygulanır, yoksa, çevreyi düzenleyerek, anne-babayı eğiterek, psikoterapiler uygulayarak mı yaklaşılır, ya da her iki tarz birden mi kullanılır? Kararı o duruma özgü tedaviyi planlayan doktor verecek, tedavilerin sırasını ve önceliklerini belirleyecektir. Yan etkileri, uzun vadedeki yarar ve riskleri en iyi bilen kişi olarak yine onunla konuşmak en emniyetli yoldur.
İlaç ve terapi birbirine alternatif değil, aynı amaca yönelik farklı yöntemlerdir. Dikkat dağınıklığı ve hiperaktivite diye bilinen sorunlar konusunda doktorların cevaplamaya çalıştığı önemli bir çok soru var: Her dikkat problemi tedavi edilmeli midir? Hangi çocuğa tedavi gerekir, hangisinde psikoterapi ile, eğitimle yetinilir, hangisinde ilaçların desteğinden yararlanılır? Çocuk psikiyatristi, her bir çocuk için ayrı ayrı karar vererek, her çocuğun ihtiyacına uygun yaklaşım biçimini belirleyerek bu soruları cevaplar. Tedavi genellikle başarılı olmakla birlikte, istenen yarar sağlanamadığında, düzenli takip edilebilen bir çocukta alternatifleri üretmek yine doktorun sorumluluğunda. Sorumluluk taşımaksızın verilen yüzeysel bilgilerden etkilenmemek anne-babalar için pek kolay değil; ama yanıltılmaktan korunmanın yolu güvenilen bir uzmanla ilişkide olmakta...
Çocuklar büyüklere benzemez; onların küçülmüş halleri değillerdir. Büyükler küçüklerin büyümüş hali olsalar da... Çocuklar, gelişimlerinin en kritik, en etkili, ve en değişime açık dönemlerinde olan bireylerdir. Beyin gelişiminin değişime en açık olduğu çocukluk, gelecekle ilgili çerçevelerin belirlendiği, ana çizgilerin şekillendiği ve bazı sorunların ipuçlarını verdiği bir dönemdir. Bu değişimin hızına ayak uyduracak yaklaşımda, çocuğu içinde olduğu koşullarla birlikte değerlendirir ve onun gelişiminin önüne geçebilecek engelleri kaldırmayı amaçlarız.
Çocukların ruhsal sorunları nasıl değerlendirilir? Çocukların ruhsal sorunlarını değerlendirirken, kendisiyle kurduğumuz ilişkiden elde ettiklerimiz kadar onunla yaşayanların değişik durumlardaki davranışları hakkında verdikleri bilgiye ihtiyacımız vardır. Çocuğun yanısıra, anne-baba, kardeşler, ve okul öğretmenleri ve psikolojik danışmanları değerlendirme sürecinde yer alırlar. Anne-babaya verdiğimiz zaman, çocuğa ayırdığımızı aşar. Bir çocuğu ailesinden soyut ve tekil olarak düşünemeyiz.
Ailenin ihtiyacı olan kılavuzluğu sağlamak, çocuk-anne-baba ilişkilerini ve ailedeki herkesin gelişimini "optimize" etmek, çocuk psikiyatristinin yaptıklarının belki de en önemlisidir ve en işe yarayanıdır. Çocukla ilişki kurarken ise, onun yaşı, kavrayışı ve mizacı ile uyumlu, ona erişmeyi hedefleyen yollar kullanıyoruz. Bazen küçük bir oyun, anlattırdığımız bir fıkra, oturup kalkış şekli... Hepsi “muayene”nin bir parçasıdır. Tedavi kararı yeterli bilgi elde edildiğinde verilir; tedavinin nasıl, hangi sırayla uygulanacağı ise, doktorun tedavi kararından sonraki aşamayı oluşturur.
Çocuğunun duygularının, düşüncelerinin farkında olan anne-babaların bu alanda uzmanlaşmış kişilerden akıl almak istediklerinde, kime başvurabilir ? Ne anne-babalara, ne de kendi kimlik arayışları için destek arayan, çeşitli problemlerini vakitlice farkedip, tedavi talebinde bulunan gençlere yetecek sayıda çocuk psikiyatrisi uzmanımız yok. Her 3 kişiden birisinin 18 yaşından küçük olduğu ülkemizde, 30 küsur milyon çocuk ve genç için ancak yüz küsur çocuk psikiyatrisi uzmanı var. Sayımız bu kadar azken, ihtiyaçlar bu denli yoğunken, psikiyatriye ilişkin tartışılması, düşünülmesi, başlıklara taşınması gereken en önemli mesele, çocukların ve gençlerin ruhsal sorunları için neler yapabileceğimiz...
Asıl mesele: Türkiye'nin çocuklarının ve gençlerinin ruhsal sorunlarına yönelik ciddi bir toplumsal hareketlenmeye ihtiyacımız var. Çocukların hayat kalitelerini arttıran, gelişimlerinin önünü açan yaklaşımları arttırmamız, çocuk ve gençlere yönelik ruh sağlığı hizmetlerini geniş toplumsal kesimlere ulaştırabilmemiz gerekiyor.
Çocukları ve ailelerini, kendi iç dünyasını, beyninin işleyişini tanıyacak şekilde eğitmek ve donatmak bunun yollarından birisi. Toplumun gelişmekte olan kesimi olan çocukları, gençleri ve ailelerini destekleyecek, onların ruhsal gelişimlerinin önündeki engelleri kaldıracak girişimlere ihtiyaç var. Çocukları ve gençleri kitlesel ruh sağlığı programlarıyla psikolojik olarak bir şekilde "aşılama” seferberliğine girişmenin zamanıdır diye düşünüyorum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder