Hastalık,
ölüm ve hayatta kalmak
Bugünkü yazımda her zamankinden biraz farklı
olarak toplumun sağlığı üzerine etkisi olan hastalıklara ilişkin bir 2010’da
gerçekleştirilen Global Burden of Diseases (hastalıkların getirdiği küresel
yük) çalışmasının sonuçlarından söz etmek istiyorum. Dünyada hayat ile ölüm
arasındaki dengeyi etkileyen hastalıklar ve kazaların etkileri üzerine en
kapsamlı çalışma olan GBD bir önceki uygulaması 1990’da yapılmıştı.
Bill & Melinda Gates Vakfının desteklediği ve
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) yönetiminde gerçekleşen 2010 GBD çalışmasında, 235
ölüm sebebi ve 67 risk faktörünün insan hayatı üzerine etkisi incelendi. Lancet
tıp dergisinin son sayısında ayrıntıları yer alan çalışmanın başlıklarını Richard
Horton’ın giriş makalesinden özetleyeceğim:
Ölümlerin net sayısı arttı: 2010 yılında 52·8
milyon ölüm. 1990’da 46·5 milyon ölüm. Dünya nüfusuna oranladığımızda bu büyük
bir artış sayılmamakla beraber toplum
sağlığında önemli bir ilerleme gerçekleşmekte.
Kadınların ve erkeklerin ömür beklentileri
uzadığı gibi, ölümlerin giderek daha büyük bölümü 70 yaş sonrasında
gerçekleşiyor. HIV ve sıtmaya bağlı ölümler ise azalmakta. Beş yaşından küçük
yaşta ölen çocukların sayısı çok düştü.
Enfeksiyon hastalıklarının oranı da düşmekte. Dünyanın bazı
bölgelerinde (gelişmiş ülkeler) kanser ve kalp hastalıklarına bağlı ölümler
azalıyor.
Buraya kadar her şey çok güzel gözükse de, resmin
diğer bölümlerine de bakmak gerek. Olumlu bulgular dünyanın değişik bölgeleri
arasında büyük farklar gösteriyor. Gelişmişlik ve zenginlik farkları
belirleyici. 2010’da verem ve sıtmanın her biri
1.2 milyon kişinin ölümüne yol
açtı. Kanserden 2010’da yirmi yıl öncesine göre % 33 artışla 8 milyon kişi
öldü. Her dört kişiden birisi ise kalp hastalığı veya inmeden ötürü hayatını
kaybetti. Diyabet ise 1.3 milyon kişinin ölümünden sorumluydu. Trafik
kazalarına bağlı ölümlerde ise, yirmi yıl öncesine göre % 50 artış oldu.
Hastalıklara yol açma riski en çok kan basıncı
yüksekliğinden (‘tansiyon’) kaynaklanıyor. Tütün, alkol ve kötü beslenme bu
risk faktörünün ardından sıralanıyorlar.
Genç erkek yetişkinlerin ölüm oranlarındaki artış
ise düşündürücü. Coğrafi olarak baktığınızda ise Afrika her türlü musibetin bir
araya gelip insanların hayatını berbat ettiği bir kıta: anneler, yeni doğan
bebekler, küçük çocuklar aşılarla önlenebilir bulaşıcı hastalıklardan kitleler
halinde ölüp gidiyorlar.
Hastalıkların öldürücülüğü azaldıkça hasta olarak
yaşamını sürdüren insanların sayısı artıyor. Bu bir anlamda sevindirici olsa
da, hayatta kalanların yaşamayı nasıl sürdürdükleri, hastalıklarının yaşamayı
ne ölçüde engellediği, hangi yetilerini yitirdiklerine bağlı olarak
incelendiğinde durum çok parlak değil.
Başta ruhsal bozukluklar ve madde kullanımına
bağlı sorunlar, insanları öldürmeseler de hayattan zevk almalarını ve hayata
katılabilmelerini ciddi biçimde önlüyor. Ruhsal bozukluklara ek olarak kas ve
eklem hastalıkları, diyabet, kronik solunum hastalıkları, kansızlık ve değişik
sebeplere bağlı görme/işitme kaybı yaşamı engelleyici etkileriyle özellikle
kadınların hayat kalitesini bozucu olabiliyor.
Bir çalışmaya baktığınızda ne göreceğiniz ne
aradığınıza bağlı. Dünyanın bizim olduğumuz zengince ve zenginleşmekte olan
bölgelerinde toplumun geneline baktığınızda geçmişe göre ortalama ömür daha
uzun, hastalıklara uygulanan tedaviler daha çeşitli ve daha etkili. Ancak
yoksul ülkelerde, o ülkelerin varlıklıları bile, kelimenin tam anlamıyla ‘kim
vurdu’ya gidebiliyorlar. Küresel sağlık kavramı her ne kadar tıpta ileri ve
varlıklı Batılı ülkelerin yeryüzünün geri kalanına karşı bir günah temizleme ve
sorumluluk operasyonunun sloganı gibi gözükse de, durum hakkında fikir vermesi,
insanlığın içinde olduğu çapraşık ve çelişkili duruma dikkat çekmesi açısından
çok değerli. Doktorun muayenehanesinin kapısı-penceresi gibi detaylarla
uğraşmayı, hastaların muayenesinin 5
dakika mı 10 dakika mı olacağına karar vermeyi ya da sağlık sistemi
mağdurlarını doktorların sütüne saldırtmayı sağlık ve tıp alanının ana meselesi
olarak gören yaklaşımlardan kendimizi uzaklaştırıp hem kendi toplumumuzun hem
yeryüzündeki insanların hayatlarına bakmalıyız. Hayatlarımızı asıl tehdit eden
ömrümüzü kısaltan hem de hayatla alışverişimizi engelleyen sorunları saptamak
için Hastalıkların Getirdiği Küresel Yük çalışması ilginç ve önemli.