Öfkeli çocuk
Basket sahası ya da ‘pinpon’
masası kapmak teneffüs zilini sabırsızlıkla bekleyenlerin ana amaçlarından
birisiydi. Öğle teneffüslerini ayrı tutmalıyım, orada yemekhaneye koşmak ve masadaki
karavanadan en fazla miktarı tabağa doldurmak öncelik kazanıyordu. Macit çıta
gibi ince ve hafif olmasının da verdiği süratle herkesten önce basket sahasına
varır, arkadan gelenlere bir an evvel gelmeleri için bağırıp çağırmaya
başlardı. Kazara başka bir takımdan çocuklar sahaya ondan önce varsa,
cüssesinin zayıflığından beklenmeyecek bir kuvvetle onları yakapaça tutup
dışarı atmaya kalkışmaktan çekinmezdi. Tiz bir sesle attığı çığlıkların
ürkütücü bir yanı olduğunu hatırlarım. Çatık kaşlı, gözleri faltaşı gibi
açılmış biçimde üstünüze geldiğinde kontrol edilemez bir öfkenin varlığını
hisseden kim olsa, çekinmeyle geri adım atardı. Öğretmenleri de korkutan bu çocuğun
öfkesini çekmek istemediğimiz için Macit ile iyi geçinir, ters düşmemeye
çalışırdık. Daha küçük gruplar halinde bir araya geldiğimiz zamanlarda onun
davet edilmemişliği, grup fotoğraflarında pek yer almamış olması şimdi daha çok
dikkatimi çekiyor. ‘Aman Macit aramızda olmasın’ gayreti bilinçli değildi
belki, ama Macit hem korkulan hem de istenmeyen, dışlanan bir çocuk olmuştu
çoktan. Ona boyun eğerken, öfkesinin hedefi olmamak için eğilip bükülür,
kendisini grubun lideri gibi hissettirirken, yalnız bırakmış olduğumuzu
bilmiyorduk. Birkaç yıl sonra babası ile annesi ayrılınca, o da annesi ile
başka bir kentteki benzer bir okula geçti. Bunu o sene okullar açılıp Macit’in
sınıfta olmadığını fark ettiğimizde, aynı mahallede oturan Turan’dan
öğrenmiştik.
Onlarca yıl sonra Macit’ten dolaylı
bir haber aldım. Rabia tıp fakültesinden sonra psikiyatriye giren çok sayıdaki dönem
arkadaşımızdan birisiydi. Çalıştığı klinikte bir sabah vizitinde servise yeni
yatan Macit ile karşılaşmasını anlatırken hem ağladı, hem ağlattı: Macit’i
görünüşünden değil isminden tanımıştı.
Elli yaşlarında alkol bağımlılığı
tedavisi için hastaneye yattığında, bildiğimiz yıllarda bitmek bilmez gözüken
öfkesi, saldırganlığı çoktan bitmiş gözüküyordu. Daha doğrusu öfkesinin tek
hedefi artık kendisiydi; 2-3 intihar girişimi, depresyon dönemleri, kaybedilen
işler ve eşler, yabancılaştığı genç çocukları ile geleceğini kaybetmiş bir ruh
durumundaydı. Rabia, Macit’in bizim okuldaki yıllarını da kendisini de pek
hatırlamadığını görünce bunu alkolün bellek bozucu etkisine bağlamıştı. Macit’in
ne olup da bu noktaya geldiğini pek kurcalamak istememiş, o da bu pek
hatırlanmayan şimdi doktor olmuş sınıf arkadaşına fazla ilgi göstermemiş,
hastanede kendisi için bir kolaylık bile istememişti. Adeta öfkesinin hayatının
bir noktasında sönüp gitmesiyle beraber hayatın anlamı kalmamış gibiydi.