Otizm bir gelişim bozukluğudur
Bir
çocuktaki iletişim ve ilişki kurmaya dönük sistemlerin gelişimindeki bozulmanın
ürünüdür
Giderek daha sık tanılanan çocukluk çağı gelişim sorunlarının en
ciddilerinden birisi olan otizmin özünü çocuğun ‘ilişki kurma ve paylaşma
amaçlı iletişim becerilerinin gelişmesindeki bozulma’ ve ‘zihinin
çalışmasındaki takılıp kalmalar (tekrarlayıcı hareketler ve ısrarlı düşünceler)’
oluşturur. Küçük çocukların
iletişim ve etkileşim gelişimini ciddi biçimde bozan bu sorun yumağı hakkında ilk
işaret, anne-babanın gelişimin yolunda gitmediğini hissetmesi. Bu his, ailelerin
başvurularında konuşma gecikmesi (otizm tanısını koymak için tek başına yetmez)
ve en önemlisi iletişim kopukluğu ve sosyal ilişkiye isteksizlik (ya da
ihtiyaçlarının karşılanmasıyla yetinme) olarak dile getiriliyor.
Konuşma gecikmesinin, otizmden
daha sık görülen sebepleri var (örneğin, işitme kaybı). İlk başta otizmle
tıpatıp benzer bir tablo ile başlayıp, uygun uyaranlar sağlanarak süratle
toparlanan çocuklar da oluyor. Dolayısıyla, ‘otizm mi değil mi?’ ikileminde
zaman kaybetmekten ziyade gelişimdeki aksamanın varlığını saptamak daha
öncelikli. Çocuk psikiyatrisindeki genel yaklaşımda ilk iş kesin bir tanı
telaffuz etmekte zorlansak bile, çocuğun gelişimindeki eksiklerin ayrıntılı
dökümünü yapıp, çocuğun iletişim ve etkileşim becerilerini destekleyecek,
bilişsel açıklarını kapatacak ve kendini kontrol becerilerini geliştirecek
eğitsel ve gelişimi destekleyici terapötik çalışmalarını başlatmaktan yanayız.
Erken tanınan çocukların önemli
bölümü bu çalışmalarla hızlıca bir toparlanmaya girerken, otizme özgü tablonun
ne ölçüde hafifleyeceği ve silikleşeceği dil gelişiminin boyutuna ve zihinsel
bir gerilik bulunup bulunmamasına bağlı. Her çocuk için ayrı ayrı tartılıp hesaplanması
gereken bir beklenti. Herşey bir yana, düzelme eğrisinde ailenin sorunları
kabul edip, dayanışma içinde hareket etmesinin belirleyici olduğunu kendi
gözlemlerimde görmekteyim.
Otizm spektrumu (benzer
özellikleri değişik ciddiyet düzeyinde gösteren durumların hepsine birden
verilen toptan isim) bozuklukları tanı grubundaki çocuklarda, birkaç ana
gelişim alanında problemler gözlüyoruz:
· Duygusal/sosyal bir karşılıklı ilişkiye
girmekte yetersizlik/zorluk,
· İletişim (sözlü/sözsüz) kurmak ve sürdürmekte yetersizlik/zorluk,
· Belli bir alana ya da sıraya sınırlı
tekrarlayıcı, kısıtlı ilgi ve hareketler (bu hareket ya da merakların
ilişki/paylaşım değeri olmadığını, yapılmadıklarında rahatsızlık doğduğunu
görürüz); duyusal aşırı veya “az”
duyarlılıklar.
Otizmin
nedenlerini açıklamak için ortaya atılan (kimisi ciddi bir ürün pazarlama
kampanyası ile desteklenen) iddialar çeşitli. Bunlar arasında modern çağın
temposu, çevremizdeki (besinlerdeki, aşılardaki, havadaki, gebelikte alınan
ürünlerdeki) toksik maddeler ya da ailelerin mutsuzluğu gibileri akla yakın
gelseler de, bugüne kadar yapılan araştırmalar bu görüşlere kanıt sağlamadı.
Yıllardır toksik madde barındırmayan aşıların uygulandığı ya da çevresel
zehirlerin daha iyi denetlendiği ülkelerde de otizmin daha çok tanılanıyorsa,
bu etkenler sebep oluyor, demek zor.
Anne-babaların çocukları ile
ilişkilerini ve iletişimlerini yoğunlaştırmaları ile içe dönüklükte bir azalma,
iletişim arzusunda bir değişiklik görmekteyiz. Diğer yandan, anne-baba-çocuk
arasındaki iletişim eksikliğinin otistik belirtilere yol açmadığını biliyoruz.
Gelelim, klipler, reklamlar ve
TV ile otizm arasında olduğu söylenen ilişkiye. Dil gelişimini tamamlamamış,
iletişim becerileri tam oturmamış, toplumsal ilgisi yeterince güçlü olmayan
çocukların, günlerini klip kanalları ya da reklam kuşakları başında geçirmeleri
gelişimlerini bozabiliyor; özellikle sözel becerilerin gelişimini kısıtlayıcı
etkiler yaratabiliyor. TV, ya da ekranlı araçlar, tek başına otizme neden
olamaz. Ancak, bir çocuğun genel gelişimine, bilhassa dikkati gereken yoğunluk
ve süre ile verebilmek için gereken mekanizmaların gelişmesini bozabilir. Genel
bir öneri olarak, üç yaşın altındaki çocuklar için, hele dil gelişimi yeterli
değil ise, televizyondan (ve karşılıklı etkileşim içermeyen ilişkilerden) uzak
durmayı öneririm. Çocukların ekranlara değil sahici bir alışverişe
girebilecekleri canlılara ihtiyaçları var.
Otizme sebep olan biyolojik, psikolojik ve sosyal etkenleri henüz tam
olarak belirleyemediysek de, otizm belirtilerini hafifletici yaklaşımlar var:
çocuğun ilgisini arttırıcı, bilişsel ve iletişim donanımını arttırıcı özel
eğitim ve uygulamalı davranış analizi uygulamaları, anne-babanın tutum ve
yaklaşımlarını düzenleyici, çocukla iletişimi ve etkileşimi sağlayıcı
gelişimsel çalışmalar ve beden kontrolünü ve duyuların eşgüdüm içinde
kullanımını sağlayıcı bedensel terapi yöntemleri.
Otizmin ilişki ve iletişim alanlarında
yarattığı zaafları giderici ilaç tedavileri ise henüz yok; ancak
tekrarlayıcı hareketleri ve dürtü/dikkat problemlerini düzeltici ilaçlardan
(çocuk psikiyatrisinin diğer alanlarında olduğu gibi) yararlanabiliyoruz. Otizm
belirtileri gösteren çocukların yaklaşık % 20’sinde otizme
ek olarak görülen nörolojik bazı hastalıklar
(epilepsi ya da kromozomal bozukluklara bağlı sorunlar gibi) için ayrıca tedavi
gerekebilir. Bu tedavilerin otizmi iyileştirici etkileri olmasa da, düzeltildikleri
ölçüde çocuğun gelişimi üzerindeki ek yükleri hafifletici faydaları olabilir.
Bütün bu bilgilerden bir mesaj çıkartmak istersek: Otizm ve otizme
benzeyen gelişimsel problemlerin erken tanınması, duruma bir an evvel müdahale
edilebilmesini sağlar. Erken ve yoğun bir eğitim temelli çalışmayla, çocuğa
ilişki kurma ve iletişim için gerekli becerilerin kazandırılması amaçlanır.
Çocuğunuzun gelişimine ilişkin bir kuşkuya kapıldığınızda, öncelikle çocuk
doktorunuza veya bir çocuk psikiyatrisi uzmanına başvurmanız doğru olur.
(çerçeve/tablo şeklinde yayımlanması için)
18 aylık ve daha büyük bir
çocukta şu yakınmaların birkaç tanesi var ise, üzerinde durup bir değerlendirme
başlatmak gerekir:
· Konuşmuyor (bir şey söylemiyor), konuşsa da
ihtiyaç ifadesinden öteye pek geçmiyor
· Göstermiyor (kendi eli ile ihtiyaçlarını
işaret etmiyor, ilgisini çeken bir şeyi paylaşmak amacıyla getirip göstermiyor),
· İlgilenmiyor (bir şeyi göstererek dikkatini
çekmeye çalıştığımızda)
· Bakmıyor (ismini söylediğimizde, gözümüze,
yüzümüze),
· Dinlemiyor (kulak vermiyor),
· Söylenenleri anlamıyor (işine gelenler
dışında),
· Durmuyor (yerinde),
· Hep aynı şeyleri yapıyor (amaçsızca, gereksiz
sıralamalar gibi),
· Sanki işitmiyor,
· Oyuncaklarla oynamayı bilmiyor,
· Bir şeye takılıp kalıyor, aynı hareketi tekrarlıyor
· Çok "bağımsız", sanki ‘takmaz’
görünümde
· ‘Göz teması kurduğunda bana yeterince
baktığını hissetmiyorum’
· Çocuklara ilgisi zayıf,
· ‘Nesneleri diziyor, sıralıyor; bu düzenin
bozulmamasını adeta amaç ediniyor’.
· Sayı, marka gibi ‘sistemli’ bilgileri kolayca
öğreniyor.