16 Aralık 2012 Pazar

hastalık, ölüm ve hayatta kalmak


Hastalık, ölüm ve hayatta kalmak
Bugünkü yazımda her zamankinden biraz farklı olarak toplumun sağlığı üzerine etkisi olan hastalıklara ilişkin bir 2010’da gerçekleştirilen Global Burden of Diseases (hastalıkların getirdiği küresel yük) çalışmasının sonuçlarından söz etmek istiyorum. Dünyada hayat ile ölüm arasındaki dengeyi etkileyen hastalıklar ve kazaların etkileri üzerine en kapsamlı çalışma olan GBD bir önceki uygulaması 1990’da yapılmıştı.
Bill & Melinda Gates Vakfının desteklediği ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) yönetiminde gerçekleşen 2010 GBD çalışmasında, 235 ölüm sebebi ve 67 risk faktörünün insan hayatı üzerine etkisi incelendi. Lancet tıp dergisinin son sayısında ayrıntıları yer alan çalışmanın başlıklarını Richard Horton’ın giriş makalesinden özetleyeceğim:
Ölümlerin net sayısı arttı: 2010 yılında 52·8 milyon ölüm. 1990’da 46·5 milyon ölüm. Dünya nüfusuna oranladığımızda bu büyük bir artış sayılmamakla beraber  toplum sağlığında önemli bir ilerleme gerçekleşmekte.
Kadınların ve erkeklerin ömür beklentileri uzadığı gibi, ölümlerin giderek daha büyük bölümü 70 yaş sonrasında gerçekleşiyor. HIV ve sıtmaya bağlı ölümler ise azalmakta. Beş yaşından küçük yaşta ölen çocukların sayısı çok düştü.
Enfeksiyon hastalıklarının oranı da düşmekte. Dünyanın bazı bölgelerinde (gelişmiş ülkeler) kanser ve kalp hastalıklarına bağlı ölümler azalıyor.
Buraya kadar her şey çok güzel gözükse de, resmin diğer bölümlerine de bakmak gerek. Olumlu bulgular dünyanın değişik bölgeleri arasında büyük farklar gösteriyor. Gelişmişlik ve zenginlik farkları belirleyici. 2010’da verem ve sıtmanın her biri  1.2 milyon kişinin  ölümüne yol açtı. Kanserden 2010’da yirmi yıl öncesine göre % 33 artışla 8 milyon kişi öldü. Her dört kişiden birisi ise kalp hastalığı veya inmeden ötürü hayatını kaybetti. Diyabet ise 1.3 milyon kişinin ölümünden sorumluydu. Trafik kazalarına bağlı ölümlerde ise, yirmi yıl öncesine göre % 50 artış oldu.
Hastalıklara yol açma riski en çok kan basıncı yüksekliğinden (‘tansiyon’) kaynaklanıyor. Tütün, alkol ve kötü beslenme bu risk faktörünün ardından sıralanıyorlar.
Genç erkek yetişkinlerin ölüm oranlarındaki artış ise düşündürücü. Coğrafi olarak baktığınızda ise Afrika her türlü musibetin bir araya gelip insanların hayatını berbat ettiği bir kıta: anneler, yeni doğan bebekler, küçük çocuklar aşılarla önlenebilir bulaşıcı hastalıklardan kitleler halinde ölüp gidiyorlar.
Hastalıkların öldürücülüğü azaldıkça hasta olarak yaşamını sürdüren insanların sayısı artıyor. Bu bir anlamda sevindirici olsa da, hayatta kalanların yaşamayı nasıl sürdürdükleri, hastalıklarının yaşamayı ne ölçüde engellediği, hangi yetilerini yitirdiklerine bağlı olarak incelendiğinde durum çok parlak değil.
Başta ruhsal bozukluklar ve madde kullanımına bağlı sorunlar, insanları öldürmeseler de hayattan zevk almalarını ve hayata katılabilmelerini ciddi biçimde önlüyor. Ruhsal bozukluklara ek olarak kas ve eklem hastalıkları, diyabet, kronik solunum hastalıkları, kansızlık ve değişik sebeplere bağlı görme/işitme kaybı yaşamı engelleyici etkileriyle özellikle kadınların hayat kalitesini bozucu olabiliyor.


Bir çalışmaya baktığınızda ne göreceğiniz ne aradığınıza bağlı. Dünyanın bizim olduğumuz zengince ve zenginleşmekte olan bölgelerinde toplumun geneline baktığınızda geçmişe göre ortalama ömür daha uzun, hastalıklara uygulanan tedaviler daha çeşitli ve daha etkili. Ancak yoksul ülkelerde, o ülkelerin varlıklıları bile, kelimenin tam anlamıyla ‘kim vurdu’ya gidebiliyorlar. Küresel sağlık kavramı her ne kadar tıpta ileri ve varlıklı Batılı ülkelerin yeryüzünün geri kalanına karşı bir günah temizleme ve sorumluluk operasyonunun sloganı gibi gözükse de, durum hakkında fikir vermesi, insanlığın içinde olduğu çapraşık ve çelişkili duruma dikkat çekmesi açısından çok değerli. Doktorun muayenehanesinin kapısı-penceresi gibi detaylarla uğraşmayı, hastaların muayenesinin  5 dakika mı 10 dakika mı olacağına karar vermeyi ya da sağlık sistemi mağdurlarını doktorların sütüne saldırtmayı sağlık ve tıp alanının ana meselesi olarak gören yaklaşımlardan kendimizi uzaklaştırıp hem kendi toplumumuzun hem yeryüzündeki insanların hayatlarına bakmalıyız. Hayatlarımızı asıl tehdit eden ömrümüzü kısaltan hem de hayatla alışverişimizi engelleyen sorunları saptamak için Hastalıkların Getirdiği Küresel Yük çalışması ilginç ve önemli.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder