(Şişli Terakki Okulları Gelişim Dergisi için Uzm.Psikolojik Danışman H.Mehmet Arttıran, Uzm. Psikolog Nilüfer Eyüboğlu, Uzm. Psikolojik Danışman Revan Çoban tarafından yapılan röportajdan)
Her hareketli çocuğa halk arasında “hiperaktif” deniliyor. “Hiperaktif çocuk” ile “hareketli çocuk”, “iç enerjisi yüksek çocuk” veya “sınırsız” diye tanımlanan çocuk birbirinden farklı mıdır?
Evet, kavram karışıklıkları birçok durumda yanlış yönlendirmelere yol açıyor. Ya yapılması gerekenler yapılmamış oluyor ya da yapılmaması gerekenler yapılıyor. Aslında bu tür tanılamaların bir tek amacı vardır; çocukların yaş özelliklerinin ya da problemlerinin onlara zarar vermesini önleyici çözümler üretmek. Etiketleme her ne kadar negatif bir durum olarak görünse de, etiketlemenin amacı çocuğun temel eğitim ve sosyal varolma haklarının korunmasını ve gelişiminin yolunda gitmesini sağlamaktır. Örneğin, okul sistemi içerisine öğrenme güçlüğü, dikkat eksikliği, hiperaktivite, koordinasyon bozukluğu gibi kavramları getirmemizin temel felsefesi, bu tanılar için üretilmiş çözüm ve yardım araçlarının okul ortamında kullanılmasıdır.
Dikkat eksikliği ve aşırı hareketliliğin tanı ölçütlerinde birçok davranıştan söz edilebilir. Bu ölçütlerden yerinde duramama, kıpır kıpır olma, dalgınlık, hayallere kapılma gibi davranışları hemen her çocukta değişik zamanlarda bir süreliğine görebilirsiniz. Tanı alacak düzeyde davranış sorunları varlığı anlamına gelen DEHB’de ise, dikkatin dağıldığı, dürtülerin kontrolünde zorlanıldığı ve kabul edilebilir düzeyin üzerinde hareketliliğin belirgin düzeyde görüldüğü bir durum söz konusudur. Belirgin düzeyde olduğunda, DEHB’yi sıradan bir hareketlilikten ya da dikkatsizlikten ayırt eden temel unsurlar; devamlı ve yaygın olması, uyarılara rağmen devam etmesi ya da çok az değişmesi, tek tek görüldüğünde anormal sayılmayacak davranışların hepsinin aynı zaman veya mekan dilimlerine sıkışmış biçimde bir arada olması ve kişinin
akademik, sosyal ve bireysel gelişimine engel olmasıdır. Bu nedenle sıradan dikkat dağınıklığının, her çocukta görülebilecek tipteki enerji fazlalığının ya da annebabanın sınır koyamama probleminin otomatik olarak DEHB sayılması mümkün değildir. Diğer yandan, biliyoruz ki, DEHB’si olan çocuklara sınır koymak çok daha zordur. bu durumda sınır koyamamayı, durumun DEHB’nin nedeni olarak ortaya koyduğunuz zaman yanıltıcı olur. Sınır koyamama DEHB’nin bir ürünü de olabiliyor. İyi tedavi edilen DEHB durumlarında anne babanın sınır koyabilirlik ya da çocuğuna uygun yaklaşabilme becerilerinde aldıkları eğitimlerle açıklanamayacak kadar süratli değişiklikler görebiliyoruz. DEHB’si olan çocukların bir bölümünün anne babalarının da sabır, konsantrasyon, dürtü kontrolü gibi konularda çocukluklarında ya da yetişkinlik dönemlerinde zorlanmış olabildiklerini unutmayalım. Dolayısıyla, kendisi sabırsız olan bir anne-babanın sabırsızlıkla karakterize bir problemi çocuğunda denetlemesi daha da zorlaşıyor. O yüzden burada biyolojik etkenlerle psikolojik etkenler birbirinin alternatifi değil, birbirini besleyen ve ortaklaşa biçimde sorunu büyüten faktörler olarak görüldüğünde sorunu doğru tanımlamak mümkün. Nörobiyolojik ve genetik geçişli bir sorun olarak tanımladığımız DEHB’li çocuk iki ayrı öğretmenin sınıfında farklı performans gösterebiliyor. Genetik ve nörobiyoloji malzemeyi tarif eder, o malzemeyi doğru anlama ve değerlendirme anne-babaların ve eğtimcilerin işi, ustalığı desek yanlış olmaz.
Bu durumu farklı bir örnekle daha açıklamak isterim: Bir çocuğun anne babası boşanmış olsun. Çocukta bazı problemler görüldüğünde, “anne babası boşandığı için bu sorunlar yaşanıyor” denilir, ilk akla gelen açıklama budur. Oysaki her anne babası boşanan çocuk aynı şekilde davranmıyor. O zaman boşanmayı biz bir hastalık nedeni gibi değil de, daha çok bir problemi alevlendirici olarak görmeliyiz. Alevlendiriciler, tetikleyiciler gibi faktörler DEHB’yi anlamak için de çok önemlidir. Biraz dikkati dağınık olan ya da dersinin başında oturamayan her çocuğa böyle bir tanı koymadan önce problemin kapsamını, çapını ve ortaya çıktığı bağlamı anlamak ihtiyaçların karşılanması açısından ana araçtır. Tanı da ihtiyaç tanımı için kullanılır, hiperaktif miyiz, değil miyiz sorusuna takılıp kalan aileler ve okullar öyle olduklarını ya da olmadıklarını ispat etmeye çalışmakla çocuğa zaman kaybettirebiliyorlar.
Dikkat eksikliği ve dürtüsellik her zaman bir arada görülür mü?
Dikkat eksikliğinin ağırlıkta olduğu bir grup DEHB tanılı çocuk var. Ancak, tanı konulan çocukların %60-65 gibi büyük bir kısmında ise, dikkat eksikliğine ek olarak dürtüsellik ve hiperaktivitenin karması görülüyor. Dürtüsellik genellikle saldırganlık, sabırsızlık veya aşırı takıntılılık şeklinde de kendini gösterebilir. Dürtülerin kontrolu zor olduğunda ya kendi haline bırakırız (sabırsızlık ya da saldırganlıkta olduğu gibi) ya da aşırı noktalara varan bir kontrol çabasına gireriz (takıntılar gelişir). Çocuklarda görünür davranışın altında yatan mekanizmaları anlamak bu açıdan önemlidir. Problemin kendini ortaya koyuşu, yaşa ve cinsiyete göre de farklılık gösterebilir. Diyelim ki, altta yatan sorun kendinizi kontrol etmekte zorlanmanız olsun. Eğer kız çocuğu iseniz ve yaşınız büyükse daha çok takıntılı, gergin, kaygılı bir yapınız olabilir. 8-9 yaşlarında bir erkek çocuksanız, vuran-kıran, hoplayan-zıplayan, başkalarına zarar vermeyi önemsemeyen profilde davranış sorunları sergileyebilirsiniz. İkisinin de beyin dokularına bakılabilseydi, beynin işleyişi açısından aynı mekanizmada problemler görebilirdik.. Fakat cinsiyet, yaş ve içinde bulunulan koşullara bağlı olarak problemin çehresi farklılaşmaktadır. Çok hareketli olmayan, unutkan, dalgın, uyuşuk diye tanımlanan çocuklar da, DEHB içindeki dikkat
dağınıklığının ağır bastığı diğer alt grubu oluşturmaktadır. Bu çocuklara dürtüsel diyemeyiz, sadece dikkat dağınıklığı görülür. Ancak dağınıklığının getirdiği bir davranış da, önüne ne çıkarsa ona akılmak, belli bir hedefi (takıntı düzeyinde olmadıkça) takip etmekte zorlanmaktır.
Dikkat edilmesi gereken önemli nokta, aynı tanıyı alan çocuklarda semptom profiline göre farklı tedavi yöntemlerinin kullanılması gerektiğidir.
12 Ocak 2012 Perşembe
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)