Beyin nedir?
1990’larda ABD’de beyin
onyılı’nın ilanının ardından hızlanan araştırmalar, beyin dokusunun
yapısını ve işlevlerini daha iyi saptayan (fMRI, DTI, MEG vb isimlerle
bilinen)tekniklerin gelişmesini sağladı. 1992’de MR görüntülerinde elle tek tek
çizerek beyin bölgelerinin hacim ve alanlarını hesaplayarak yaptığım
çalışmaları, 2000’lerde güçlü bilgisayar sistemleri çok daha hızlıca
yapmaktaydılar. Aynı dönemde insan genomunun haritalanmasının tamamlanmasıyla
beraber, ‘tamam, bu işi çözdük’ demek üzereyken, elimizde sadece bir alfabenin
bulunduğunun farkına vardık. Alfabeyi bilmek, beynin ve bütün organizmanın
şifresini çözme yolunda önemli ama yetersiz bir adımdı. Harfleri biliyorduk,
ama beynin dilini anlamaya ve konuşmaya yetmiyordu. Beyin araştırmalarının hızı
kesilmedi, sonuçtan uzak olsak da, beynin dilini ‘çatpat’ öğrenmekteyiz. Bu
dili (bildiğimiz kadarını) öğrenmek isteyen tıp ya da nörobilim eğitimi almamış
‘öğrenci’ler için hazırladığım ‘ders’in (bir temel seminer) giriş bölümünden
bir parçayı paylaşmak istiyorum:
En popüler
kelimelerden. TED konuşmalarını analiz eden bir TED konuşmasında en popüler
konuşmalarda sıkça kullanılan kelimelerin arasında ‘beyin’ var. Beyin
kelimesini bu kadar popüler ve etkileyici kılan ne peki? Beyin bilimlerinin
vaadlerinde, insan davranışlarının ‘sırrı’nı çözebilme, kendimizi ve
başkalarını daha iyi anlayabilme umudunu besleyen bir yanı var. Ancak, bilim
alfabeyi öğrenmenin ötesine geçememişken, tek tek çalışma bulgularına dayalı
(pazarlama ya da iş dünyasını hedefleyen) kitap ya da konuşmalar biraz aceleci
ve yavan kalıyor. Peki, beyin işleyişini anlamaktan vaz mı geçmeliyiz? Aksine,
beyin ve yaşantılarımız arasındaki ilişkiyi anlamaya her zamankinden çok
ihtiyacımız var. Ruh sağlığımızı korumanın, hayatı dolu dolu yaşamanın araçlarından
birisi bedenimizi ve beynimizi ‘tanımak’. Nasıl tanıyacağız?
Şeker fabrikaları.
Beyin bölgelerinin isimlerini ve hangi durumlarda aktif olduğunu öğrenmek hoş
bir bilgi. Örneğin, amigdala’nın
korku durumlarında ya da insula’nın
tiksinme ile aktifleştiğini biliyoruz. Ancak, aynı hisleri ifade etmek için
‘yüreğim ağzıma geldi’, ya da, ‘bu iş midemi bulandırdı’ demekten fark ne?
hangisi daha ‘gerçek’? Bu durum biraz coğrafya dersine benziyor. Ülkemizin
şeker fabrikalarının bulunduğu illerin adlarını ezberlediğimiz, ama nerede,
nasıl yerler olduklarını bilmediğimiz coğrafya derslerine. Yaşantımızla
ilişkisini nasıl kuracağız? Cümlelerimizi süsleyecek, dinleyicileri, okurları
etkileyecek bir bilgi olmanın ötesine nasıl geçireceğiz?
Beyin nedir?
Beyin insan olmanın gereklerini yerine getirmemizi sağlayan en önemli
organlarımızın bence başında geliyor. Geçmiş kuşaklardan aldığımız davranışsal
mirasın her kuşakta zenginleşip devamını, bir yandan da dünyayı
şekillendirmesini sağlayan, olmazsa olmaz organımız. Beynin önemli ve meşhur
parçalarından amigdala’ya dönelim. Amigdala hiç bir zaman yalnız değil; anterior cingulate (çatışmalı durumları
‘fark eden’ bir dedektör gibi) korku devresini harekete geçirecek olasılıkları
saptadığında, amigdala’nın
çalışmasını tetikler. Bu arada hemen ‘ön komşu’lardan orbitofrontal bölge durumun ne kadar telaşa değer olduğunu
değerlendirip kal/git sinyalini hareket sistemine (bazal ganglionlar) ulaştırır. Benzer bir durum ile amigdala tekrar
karşılaştığında, kendi otomatik eylem portföyünden önceki durumda ne yaptıysa
çekip çıkartacak deneyimi de böylece kazanmış olur. Kolay gözüküyor, değil mi?
Eğer beyin sistemleriniz (‘Network’ diyelim)
iyi öğrenen cinsten ise, doğru. Ama öğrenmesi, kayıt sistemleri yeterli
değil ise, deneyim ne kadar çok tekrarlanırsa tekrarlansın, aynı uygunsuz tepki
ortaya çıkabilir. Öğrenmeyi sağlayan, davranış mönüsünü oluşturan ise, ‘dikkat’
sistemidir (önden arkaya uzanan bir otoyol gibi, prefrontal/paryetal bir network). Dikkat işlevini değişikliği fark
etme ile sınırlamayalım. Durumun içinde olduğu zaman ve mekan (Bağlam) ile
ilişkisini kurarak kaydetmeyi sağlayan dikkat sistemi bir ‘executive assistant’
gibi belgeyi uygun klasöre yerleştirmezse, zamanı geldiğinde (aynı durumla
karşılaştığınızda) otomatik olarak uygun yanıtı vereceğinize, ‘ne yapmıştık, ne
demiştik?’ telaşına düşer, amigdala
aktivitenizi eskisinden de güçlü kılarsınız. Yüreğiniz artık ağzınızdan fırlar!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder