8 Ocak 2013 Salı

Beyin nedir?


Beyin nedir?

1990’larda ABD’de beyin onyılı’nın ilanının ardından hızlanan araştırmalar, beyin dokusunun yapısını ve işlevlerini daha iyi saptayan (fMRI, DTI, MEG vb isimlerle bilinen)tekniklerin gelişmesini sağladı. 1992’de MR görüntülerinde elle tek tek çizerek beyin bölgelerinin hacim ve alanlarını hesaplayarak yaptığım çalışmaları, 2000’lerde güçlü bilgisayar sistemleri çok daha hızlıca yapmaktaydılar. Aynı dönemde insan genomunun haritalanmasının tamamlanmasıyla beraber, ‘tamam, bu işi çözdük’ demek üzereyken, elimizde sadece bir alfabenin bulunduğunun farkına vardık. Alfabeyi bilmek, beynin ve bütün organizmanın şifresini çözme yolunda önemli ama yetersiz bir adımdı. Harfleri biliyorduk, ama beynin dilini anlamaya ve konuşmaya yetmiyordu. Beyin araştırmalarının hızı kesilmedi, sonuçtan uzak olsak da, beynin dilini ‘çatpat’ öğrenmekteyiz. Bu dili (bildiğimiz kadarını) öğrenmek isteyen tıp ya da nörobilim eğitimi almamış ‘öğrenci’ler için hazırladığım ‘ders’in (bir temel seminer) giriş bölümünden bir parçayı paylaşmak istiyorum:

En popüler kelimelerden. TED konuşmalarını analiz eden bir TED konuşmasında en popüler konuşmalarda sıkça kullanılan kelimelerin arasında ‘beyin’ var. Beyin kelimesini bu kadar popüler ve etkileyici kılan ne peki? Beyin bilimlerinin vaadlerinde, insan davranışlarının ‘sırrı’nı çözebilme, kendimizi ve başkalarını daha iyi anlayabilme umudunu besleyen bir yanı var. Ancak, bilim alfabeyi öğrenmenin ötesine geçememişken, tek tek çalışma bulgularına dayalı (pazarlama ya da iş dünyasını hedefleyen) kitap ya da konuşmalar biraz aceleci ve yavan kalıyor. Peki, beyin işleyişini anlamaktan vaz mı geçmeliyiz? Aksine, beyin ve yaşantılarımız arasındaki ilişkiyi anlamaya her zamankinden çok ihtiyacımız var. Ruh sağlığımızı korumanın, hayatı dolu dolu yaşamanın araçlarından birisi bedenimizi ve beynimizi ‘tanımak’. Nasıl tanıyacağız?

Şeker fabrikaları. Beyin bölgelerinin isimlerini ve hangi durumlarda aktif olduğunu öğrenmek hoş bir bilgi. Örneğin, amigdala’nın korku durumlarında ya da insula’nın tiksinme ile aktifleştiğini biliyoruz. Ancak, aynı hisleri ifade etmek için ‘yüreğim ağzıma geldi’, ya da, ‘bu iş midemi bulandırdı’ demekten fark ne? hangisi daha ‘gerçek’? Bu durum biraz coğrafya dersine benziyor. Ülkemizin şeker fabrikalarının bulunduğu illerin adlarını ezberlediğimiz, ama nerede, nasıl yerler olduklarını bilmediğimiz coğrafya derslerine. Yaşantımızla ilişkisini nasıl kuracağız? Cümlelerimizi süsleyecek, dinleyicileri, okurları etkileyecek bir bilgi olmanın ötesine nasıl geçireceğiz?


Beyin nedir? Beyin insan olmanın gereklerini yerine getirmemizi sağlayan en önemli organlarımızın bence başında geliyor. Geçmiş kuşaklardan aldığımız davranışsal mirasın her kuşakta zenginleşip devamını, bir yandan da dünyayı şekillendirmesini sağlayan, olmazsa olmaz organımız. Beynin önemli ve meşhur parçalarından amigdala’ya dönelim. Amigdala hiç bir zaman yalnız değil; anterior cingulate (çatışmalı durumları ‘fark eden’ bir dedektör gibi) korku devresini harekete geçirecek olasılıkları saptadığında, amigdala’nın çalışmasını tetikler. Bu arada hemen ‘ön komşu’lardan orbitofrontal bölge durumun ne kadar telaşa değer olduğunu değerlendirip kal/git sinyalini hareket sistemine (bazal ganglionlar) ulaştırır. Benzer bir durum ile amigdala tekrar karşılaştığında, kendi otomatik eylem portföyünden önceki durumda ne yaptıysa çekip çıkartacak deneyimi de böylece kazanmış olur. Kolay gözüküyor, değil mi? Eğer beyin sistemleriniz (‘Network’ diyelim)  iyi öğrenen cinsten ise, doğru. Ama öğrenmesi, kayıt sistemleri yeterli değil ise, deneyim ne kadar çok tekrarlanırsa tekrarlansın, aynı uygunsuz tepki ortaya çıkabilir. Öğrenmeyi sağlayan, davranış mönüsünü oluşturan ise, ‘dikkat’ sistemidir (önden arkaya uzanan bir otoyol gibi, prefrontal/paryetal bir network). Dikkat işlevini değişikliği fark etme ile sınırlamayalım. Durumun içinde olduğu zaman ve mekan (Bağlam) ile ilişkisini kurarak kaydetmeyi sağlayan dikkat sistemi bir ‘executive assistant’ gibi belgeyi uygun klasöre yerleştirmezse, zamanı geldiğinde (aynı durumla karşılaştığınızda) otomatik olarak uygun yanıtı vereceğinize, ‘ne yapmıştık, ne demiştik?’ telaşına düşer, amigdala aktivitenizi eskisinden de güçlü kılarsınız. Yüreğiniz artık ağzınızdan fırlar!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder