2 yaşında bir çocuk kliniğe gelir. konuşamayan, gözünüze bakmayan, derdini anlatma ihtiyacı duymayan bir çocuk. otizm spektrumu içinde yer alan bu semptomlarına sebep olan gelişim eksiklerinin giderilmesi ya da telafi edilmesi için özel eğitim,dil konuşma terapisi ve fizyoterapi gibi uygulamalara yönlendirilir.
iletişim arzusu ortaya çıkar, konuşma becerileri gelişir, ilişkiye açıklaşır.
dil becerilerinde kompleks ifadelerde eksiklik, ya da sosyal iletişimde zorlanma, ya da dağınıklık,odaklanamama gibi problemler devam eder. tanı, dikkat eksikliği-hiperaktivite bozukluğu (sosyal bozulma ile) olarak değiştirilebilir. gelişimsel koordinasyon bozukluğu (bedenin tümünün ve parçalarının ahenkli kullanımını bozucu sorunlar, genellikle kas "gevşek"liği ile beraber) eşlikçi olabilir. PDDNOS tanısı ise, otizme ait kalıntıları vurgulamak için bazen eklenebilir.
bunlar, elbette ki okul ortamına devama engel olmaz.
okul günleri geldiğinde, konuşan ve koşuşan, dinleyen, sıraya girebilen, parmak kaldıran çocuklardan birisi olmuştur. neredeyse...
sosyal iletişimdei zorlanma; bazen bir cümlenin yan anlamlarını tam anlamama, ya da ilişkilerdeki "gizli" kodları çözemediği için arkadaş gruplarının kenarında kalma dikkat çekici olabilir. sınıftaki düzene ilk günlerde ayak uyduramayan çocuğun anne-babası okul tarafından ilk günden dışlanmamak maksadı ile sorunun ne olduğu pek açık bir dille getirilmez; ya da "hiperaktivite" jenerik bir tanı olarak aktarılır.
okuldan bir süre sonra çocuğa ilişkin yönetememe sorunları bildirilir. çocuk ya okulun standartlarına uymamakta, ya okulda mutlu olamamakta ya da çevreyi rahatszı ettiği için diğer veliler "ya bu çocuk, ya da biz" diyerek okulun varlığını tehdit etmektedirler. bu durum sanki bir özel okul için geçerliymiş gibi gelse de, kamu okulları da aynı söylemlerle çocuğu "uygun yerlere gönderme" girişiminde bulunurlar.
Okul yetkililerine yazılı bir bilgi notu iletmek adetimdir. bu notta psikiyatrik tanı kullanımından ziyade problemi tanımlayan ve çocuğun gelişimine ve okuldaki hayatına etkisi olan mekanizmaları aktarmaya çalışırım.b
azen okulun psikolojik danışmanı,okul idaresinin baskısıyla telaşlanarak, "bu çocuğun otizmini yankı bey görmemiş mi?" söylemine geçer. bazen de, belli bir saygıyı da korumaya çalışarak "tanı nedir?" üzerinden gider. aynı durum, otizm-DEHB kesişimindeki çocuklar kadar, DEHB-Bipolar bozukluk ya da davranım bozukluğu-KGKOB gibi sorun gruplarında da görülmekte, bu da aileleirn DEHB tanısına yapışmalarını, okulların da çocuğun DEHB değil de daha ağır bir rahatsızlığı olduğunu kanıtlama çabalarını doğurmaktadır.
tanı, profesyoneller arasındak iletişim ve tedavi protokollerinin standartlaştırılması amaçlarına yönelik bir tasnif ve tanımlama aracıdır. bu kavramları, hele psikiyatrideki gibi tanısal ayrımların mutlak olmadığı ve tanılar arasında geçiş ve örtüşmelerin mümkün ve çokça olduğu durumlarda tanısı budur ya da şudur, ne yazık ki, çocuğu kesinlikle gözetmeyen biryaklaşımı simgeler. eğer,okulun
A tanısı için uyguladığı standart bir destek protokolü yoksa, tanıda DEHB'ye ek sorunları (diyelim ki, otizme özgü tortu nitelğindeki iletişim aksamaları ya da dilsel yetersizlikleri) olup olmaması okul uygulamasını nasıl değiştirecektir? sonucu olmayan bir bilgiyi çocuğun hayatına eklemek için ısrarcılık bürokratik bir işgüzarlık sayılmaz mı? okullar kendilerini bu tip tanısal belirsizliklerde, kategorilere tam uymayan durumlarda neden daha zorda ve sıkışmış hissediyorlar? daha iyi anlamamız şart.
aileler üstlerine düşeni tam yapabiliyorlar mı? nasıl destek olunabilir?
çocuk psikiyatrlarının mevcut yaklaşımları "farklı" çocukların okul toplumuna katılımını nasıl kolaylaştırıcı olabilir?
bu konuların gerçek bir tartışmasının yapılmasına ihtiyaç var.
18 Ekim 2010 Pazartesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)